13.

619 86 93
                                    

Aşkın Tüm Çağları - Kasabadaki Yeni Çocuk

"Sanmıştık ki ikimiz yeryüzünde ancak birbirimiz için varız,

İkimiz sanmıştık ki tek kişilik bir yalnızlığa bile rahatça sığarız"

Haziran, 2020

Ölümle, bundan yıllar önce, dünyadaki en sevdiğim insanın toprağa karışması ile tanışmıştım. Tüm dünyadan nefret etmiş, günlerce ağlamış, hiç durmadan neden diye sormuştum. Aradan geçen yıllarda dünyaya olan nefretim azalmış, ağlamayı yılda birkaç güne indirmiş ve neden diye sormayı bırakmıştım. İnsanlar ölmek için doğarlardı. Ancak değişmeyen tek bir şey vardı. Dedemin öldüğü gün, içimden bir şeyler eksilmişti. Bir el karnımdan vücuduma girmiş ve benden bir şeyleri almıştı. Geriye zamanın dahi kapatamayacağı bir gedik kalmıştı. Sarhoş olmak, uçurumların kenarında hızla araba sürmek, paraşütle atlamak, denizin dibine dalmak... Vücudumu mutluluğun da mutsuzluğun da en uç anlarıyla sınamıştım hiç durmadan. Aralarından bir şeyin illaki bana iyi geleceğine inanıyordum. Bir şey o gediği kapatacaktı. Kapatmak zorundaydı, içimde bir boşlukla yaşayamazdım.

Ama yaşıyordum.

Dedemden sonra da tanıdığım, sevdiğim insanları toprakla paylaşmak zorunda kalmıştım. Bu da insan olmanın doğasıydı. Ama hiçbirisi onun gidişi kadar acıtmamıştı. İlk seferinde hayatımın en büyük boşluğuyla karşılaşınca diğerleri hep az geldi. Daha küçük boşluklar, daha küçük sızıntılar... Birkaç gün önceyse kardeşimin babası ölmüştü. Hatta ben kabul etmekte diretsem de kardeşlerim babası ölmüştü. Bulut'un hayatı boyunca içinde hissedeceği en büyük boşluk bu olacaktı, emindim. Ege'ye gelinceyse ellerimde büyüttüğüm çocuğun ne hissettiğinden emin olamıyordum. Onun da hayatındaki en büyük boşluk dedem miydi, yoksa artık babası mıydı bilmiyorum. Bunu bilemediğim için elbette ki kendime kızgındım. Çok uzun yıllar evvel bütün bağlarımı gönülden koparınca kendimden başka kızacak kimsem de kalmamıştı. Hayatta, kendimden başka kızacak kimse bulamadan bu yaşa gelmiş olmama bile kızgınım. Yalnızlık Allah'a mahsussa benim yaşadığım neydi?

Kemal'e olan nefretim öylesine büyüktü ki dünyada hiç öyle bir yokmuş gibi yaşıyordum. Kardeşimin de tıpkı benim gibi bir babası yoktu. Biz on beş sene önce yetim kalmış çocuklardık bana göre. Dünyayı öylesine kendi doğrularımla yaşıyordum ki kardeşim benimle babasının hasta olduğunu bile paylaşamamıştı. Cenazesine dek benim kollarımda ağlayamamış, bana anlatamamıştı. Kaçmakla o denli meşguldüm ki onun acısını ve çırpınışlarını görememiştim. Kendimi Ilgaz'dan sakınacağım diye yeni bir kimlik oluştururken kardeşimden, ailemin geri kalanından, sevdiğim herkesten sakınmıştım. Gerçi bu kadar mesafeden sonra, sadece aramıza giren yollardan değil aramıza giren suskunluklardan da bahsediyorum, onlar hala sevdiğim insanlar mıydı bilemiyorum. Evet, altı sene önce sevdiğim insanlardı ama şimdi, kimdi onlar? Geçmişimde kalan anılar mıydı yoksa hala ailem hala dostlarım mıydı? Ege ailemin bir parçasıydı evet ama artık benim ailem, çekirdek ailem yani yalnızca Burçak'tı. O yüzden kardeşimi, babasını toprağa verdikten birkaç saat sonra yalnız bırakmak zorunda kalmıştım. Bu sefer, belki de yıllar sonra ilk kez kaçmak değildi derdim. Ben anne olmuştum. Henüz bu sıfatı bana layık görüp görmediğini bilmediğim küçük bir kızın annesi olmuştum. Anneannem, kendi annesini kaybettiğinde teyzem henüz kundakta, annesinin sütüne muhtaç bir bebek olduğu için ağlayamadığını anlatırdı hep; sütü kesilmesin diye yas tutamadığını, feryat edemediğini, üzülmemek için çırpındığını... Bunu ilk kez, mahalledeki bir cenazeden sonra anlatmıştı. Belki liseye bile daha gitmiyordum. Onun görmediği bir anda gözlerimi devirmiştim. İnsanlar ağlamak istiyorlarsa ağlamalılardı. Sevdikleri biri ölüyorsa hiçbir şey onların feryatlarına engel olmamalıydı. Çocuktum ve her zamanki gibi her şeyi en iyi ben biliyorum sanıyordum.

Aşkın Tüm ÇağlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin