6.

1K 150 178
                                    

Aşkın Tüm Çağları - Kaybediş I

"Kimsesiz bir yazdı. Yoktun. Kimsesizdim. Çıkılmış bir yolun ilk durağında bir mevsim bekledim durdum."

Ağustos, 2005

Okuma yazmayı beş yaşında öğrenmiştim. Asrın birinci sınıfın yazında nasıl becerdiyse okumayı unutunca dedemin bütün yaz onunla çalışması gerekmişti, ben de peşlerinden ayrılmayınca yanlışlıkla okumayı sökmüştüm. Okumak başta eğlenceliydi, kuzenimle dalga geçerken mesela... Ya da anaokulunda okumayı bilmeyen diğer çocukları kıskandırmak istediğimde. Sonra ilkokula başlamış ve okumanın pek de matah bir şey olmadığını fark etmiştim. Herkesin okumayı sökmesi yüzünden beni diğerlerinden ayıracak hiçbir şey kalmadığını düşündüğümde, dedem okuduklarımla onlardan ayrılabileceğimi söylemişti. Onlar otuz sayfalık, iri harfli ve resimli kitaplar okurken ben yüz sayfayı aşan kitaplar okumaya başlamıştım. Diğerlerinden farklı olmanın yaşattığı hazzı sevdiğim için okumaya başladığım kitaplar bana işlerin pek de öyle yürümemesi gerektiğini de öğretmişti. Kimseyle yarışmadan, kimse yarışmıyorsa yel değirmenleri yaratmaya çalışmadan da yaşayabilirdim ve bundan da çok zevk alabilirdim.

Bugünlerde, birkaç haftadır, kitaplar bana hiç haz vermiyordu. Her şey Reşat Nuri yüzünden olmuştu ama kendisi ölü olduğu için onunla kavga bile edemiyordum. Bu kitaba bulaşmama sebep olan insanla da kavga edemiyordum. Hayır, ne yazık ki kendisi ölü değildi sadece umarım cehennemin dibindeydi.

Yanımda duran kalın kitabı biraz uzağa ittikten sonra uzanıp başımı üzerine koydum. Keşke kitapları daha yumuşak materyallerden yapsalardı da taşa yatıyor gibi hissettirmeselerdi. Ya da kalın kitapları ciltlere bölselerdi... Çünkü boynum daha ilk saniyeden ağrımaya başlamıştı. Çok sinirliydim. Kalın kitaplara, sert kitaplara, üzüm ağaçlarının altına yastık getirmeme izin vermeyen anneanneme, Reşat Nuri'ye, Kamuran'a... Hem Kamuran'ın isminden de emin değildim, dedemin evindeki kitapta Kamran olan isim nasıl benim elimdeki, şu an başımın altındaydı gerçi, Kamuran'a dönüşmüştü? Hem bence Reşat Nuri de dedemle birlikte Kamuran Akkor'dan Bir Ateşe Attın Beni dinlemiş olsaydı esaslığı şüpheli olan erkek karakterine bu ismi koymak istemezdi. Kendisinin hiç mi eşi dostu yoktu da bu isimden emin olup olmadığını sormadı kendisine... Ya da editörü. Sonuçta bu herkesten önce onların işiydi ama yüz yıl önceki editörlük hakkında bir fikrim olmadığı için bir kitabın belki olmayan editörünün de günahını almak istemiyordum. Zaten öfkeli olduğum insanlar listesi yeterince doluydu. Bir de cehennemin dibinde olduğunu umduğum, o dağ isimli aptal çocuk vardı listemde. Her şeyden önce bu kitabı bana veren o olduğu için şu anki bütün dertlerimin sorumlusu da oydu. Bu yetmezmiş gibi kitaba olan sinirimi onunla paylaşamayışımın da sorumlusuydu. Aptal! Bin kere aptal olduğunu söylesem, isminin geldiği dağlara haykırsam onun aptallığını anlatmaya yetmezdi.

Gün ışır ışımaz yanıma geleceğini söylediği geceden beri onunla hiç konuşmamıştım. Her gün, bazen günde defalarca kez aramıştı. Hepsinde Ege'ye açtırmıştım. Ege sınav istediğim gibi geçmediği için mutsuz olduğumdan başka bir şey söylememişti. Sonra Ilgaz'ın arama sıklıkları azalmıştı. Zaten tersini umut etmek aptallık olurdu, o da benim değil Ilgaz'ın huyuydu. Bu kadar konuşmak istiyorsa kalkıp gelebilirdi ama Ilgaz Ilgaz'dı işte. Sonra biz tatile çıkmıştık, annemin her şeye rağmen planlarını iptal etmeyişi ve tam pansiyon bir otelin havuzunda kaydıraktan kaymanın bize her şeyi unutturacağına inanması çok tatlıydı... Döndüğümde Selim İzmir'den taşınacağı için, vedalaşalım diye onunla buluşmuştum. O hafta da Ilgazlar şehir dışında olduğu için yine onu görmekten kurtulmuştum. Sonra da köye gelmiştik zaten. Ilgaz birkaç kez daha aramıştı ama anneme köyde telefon olmadığını söyleterek ondan tamamen kurtulmuştum.

Aşkın Tüm ÇağlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin