7.

1K 153 122
                                    

Aşkın Tüm Çağları - Bugüne Taşınan Hatıra

"Birbirine uzanamayan,
Boşlukta iki yalnız yıldız gibi
Acı çekiyor ve kendimize gömülüyoruz."

Haziran, 2020

Bir zamanlar dünyadaki en sevdiğim yer dediğim evdeyim. Uzun zamandır öylesine sevdiğim evler, sokaklar, şehirler yok. Ne evle ne de şehirlerle derdim... Her şey bir noktada tamamen yoldan çıkmamla ya da yolumu çoktan kaybetmiş olmamla ilgili... Halbuki kendi yolumda ilerleyebilmek için herkesi arkamda bırakırken ne kadar inançlıydım... Yine de bana dokunan, dünyayı ve kendimi sevdiren her şeyin yolunun bu evden geçmiş olmasının hatırı büyük.

Bir iskemlede oturmuş geçmişime bakıyorum. Tepenin altında kalan bağların arasındaki gizli yerime, her saklambaç oynayışımda inatla girdiğim bahçeye açılan kilere, dedemle diktiğimiz zeytin ağacına, o ağacın altında kurulma sözü verilen ama hiç kurulamayan masaya... O masa hiç kurulamadığından mı buraya her gelişimde uzun uzun ona dalıyorum diye düşünmeden edemiyorum. Ama o masa kurulsaydı da onu kendi ellerimle yıkmayacağımdan emin olamıyorum. Kimi anılar şefkatli bir elle saçlarımı okşarken kimisi de beni duvardan duvara çarpıyor. Bazen anı bile olmasına izin vermediğim anlar da ne yazık ki buna dahil.

Ben hiçbir şeyi unutamam. Lanet gibi bir şeydir bu. Anaokulunda beslenme çantamdaki yemekleri çöpe döken sarışın çocuk, Ege'nin benden gizli kumbaramdan aşırdığı paralar, annemin ince boynunu sıkan koca parmaklar, kolumdaki küçük yara izi, öptüğüm ilk adam, beni öpen ilk adam, üniversitede girdiğim ilk ders... Dinlediğim kimseyi unutmam, söylenenler mıh gibi aklımda kalır, her an her saniye düşünmem elbette ama onları çağrıştıracak en ufak şeyleri istemeden de olsa seçip bulmadan duramam. Kimisini dile getiremem, bir günah gibi saklamak zorunda olduklarım vardır. Kimisini düşünemem bile, ama orada, geride bir yerlerde o anı dün gibi hatırladığımı bilirim.

Ne kadar kendime dahi itiraf etmek de zorlansam da geri dönüşümün en büyük sebebi buydu. Ben düşünmeyi bile kendime yasakladığım anılarla barışmak için dönmüştüm. Çünkü insan bir şeyleri bitirmek istediğinde önce başladığı noktaya dönmeyi uygun görüyor kendine. Burçak'ın kalbinde büyümeyi seçtiğimde zihnimi yormaktan, beni karıştırmaktan başka işe yaramayan her şeyle vedalaşmam gerektiğini de biliyordum. Sonunda büyümeyi seçiyordum ve bu sefer ilkinde vazgeçemediğim tek şey olan anılardan da vazgeçmem gerekiyordu. Onlarla yaşamayı seçmenin başıma nasıl işler açtığını görmüştüm.

Bu sefer yoldan çıktığımı hatta yolu kaybettiğimi de düşünmüyordum. Bir yolum vardı. Sonunda benim de önümde, uzun olduğunu umduğum bir yol seriliydi. Kendi şeridimden pek çıkmadan, kimselere değmeden yol almaya çalışıyordum. Ama artık olmaması gereken, artık olmasının yasak olduğu bir şey oluyor. Yine! Yıllardır hep olduğu gibi, yine oluyor.

Ilgaz, karşıdan bana doğru geliyor. Gözleri, elleri, dudakları... Liseli Asi'nin karşısına geçip, bak oldu demek istemiyor musun, diyen sesi... Tam karşımdaydı. Bir de artık ondan ayrı düşünmemin mümkün olmadığı, sağ elinde taşıdığı o ince halka... Hepsi birden bana doğru geliyordu.

Günü geldiğinde kaçamayacağımız o hesaplaşma eğer çok şiddetli olursa parçalanacağız. Sanki bugüne dek yeterince parçalanmamış gibi... Hiç bitmiyor sandığımız hesaplaşmalarımız, çarpışmalarımız o gün, o yolda bitecek. Peki, biz o yoldan sağ çıkabilecek miyiz?

Bilmiyorum. Kimse bilmiyor.

"Kahven hazır, hadi içeri gel." diyen Ferahla tüm düşüncelerim bir anda dağıldı. İçeriden bana sesleniyordu. İzmir'e döndüğümden beri onunla bir türlü istediğimiz gibi vakit geçirememiştik. Onun haftanın altı günü gitmek zorunda olduğu işi, benim buradan bile yönetmeye çalıştığım ofisimin yoğunluğu derken ancak günler sonra bir araya gelebilmiştik. Onda da köyde buluşma fikrini atmıştı ortaya. Buraya İzmir'e gelmediğimden daha uzun zamandır gelmiyordum.

Aşkın Tüm ÇağlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin