4.

1.5K 200 150
                                    

Aşkın Tüm Çağları- Yıllar Sonra

"Vedalar canını sıkmasın.
Yine buluşabilmek için bir hoşça kal gerekir.
Dostlar için anlar ya da ömürler
sonra yine buluşmak kaçınılmazdır."

2020, Haziran

Hayatımda iki kez evsiz kaldığımı hissetmiştim. İlki dedemin ölümünden birkaç gün sonra öğrenci evime geri dönüşümdeydi. O güne kadar hep memleketimden, bahçesinde dedemle diktiğimiz cılız bir zeytin ağacı olan evden, evim diye bahsetmiştim. Dedem ağacın zeytin verdiğini hiç görmeden ölüp gittiğinde bir gün döneceğimden emin olduğum yerin evim olup olmadığını düşünmeye başlamıştım. Halbuki düşünmemem lazımdı, nihayetinde annem ve kardeşim hala o şehirde yaşıyorlardı. Onların yanına döndüğümde yine eve dönmüş olacaktım. Ama öyle hissetmiyordum. Kendimi evsiz, yersiz yurtsuz kalmış gibi hissediyordum. Dedemin kalbinde kurulu olduğuna inandığım evim, onun kalbinin durmasıyla yıkılınca kendime yeni bir ev kurmam gerekmişti. Henüz evimi bir adamın kalbine kurmamam gerektiğini bilemeyecek kadar toydum. Ali'yi seçmiştim. Tüm varlığıyla benim için kurmaya gönüllü olduğu evin yeni evim olabileceğini düşünmüştüm. O ev hiç kurulamadığından Ali'nin kalbini kırdığım gün evsiz kalmış gibi de hissetmedim. Kaldı ki o günler bir dağı evim olarak bellediğim günlere de çok yakındı. İkinci kez evsiz kalışımsa o dağın başıma yıkılışına tekabül ediyordu.

O dağ mı başıma yıkılmıştı yoksa ben mi yıkılması için her şeyi yapmıştım, cevap vermek zor. En azından artık zor. Her şey bittikten, öfke dindikten, yangından geriye uçup gidecek varla yok arası bir kül kaldıktan sonra zor...

İkinci kez evsiz kalışım ilkinden daha uzun, ağır ve sancılı olmuştu. Ama ölümle ayrılığı tartmışlar da ayrılık iki dirhem fazla gelmiş gibisinden değil. Dedemin ölümü öncesinde ya da sonrasında ne olursa olsun hayatta başıma gelen en kötü şeydi ama yine de, eve gitmek istediğimde nereye gideceğimi bilemediğim o günlerde bile, kimlere gideceğimi iyi biliyordum. Ilgaz'ı terk ettiğimdeyse evimle birlikte çalınacak tüm kapıları da arkamda bırakmıştım. Böyle söylemek aileme haksızlık gibi gelse de hayat bazen tıpkı şarkıdaki gibi, beni geçirmeye kardeşim gelmesin halini alabiliyordu. Ama nihayetinde ailem ailemdi. Bu yaşıma dek onun bile bazı parçalarından hiç düşünmeden vazgeçmiş olsam da tamamıyla geride bırakmam mümkün değildi. Buna gerek de yoktu çünkü onlar da benimle birlikte Ilgaz'ı hayatlarından çıkarmışlardı. Ama arkadaşlarım için bu mümkün değildi. Nihayetinde hepsi Ilgaz'ın da arkadaşıydı. Bir hayatı iki kişi yaşamak belki de en çok bu yüzden zordu. Bir felakette herkesin payına düşen yarım oluyordu.

Arkadaşlarımın bazılarıyla farklı zamanlarda, hiçbirisi İzmir olmayan şehirlerde denk geldiğimiz olmuştu. Kimisinde ayaküstü edilmiş sohbetler, kimisinde bir kahve içmelik vakitler... Onlardan uzaklaşmamdan memnun değillerdi. Hatta geçmiş yedi yılı düşününce bu artık çocuksu bir tavır gibi kalıyordu. Bir türlü eski sevgilisini arkasında bırakamadığı için bütün hayatını arkasında bırakan o kadındım ben. Bunu bana hiçbir zaman söylemediler. Söylemezler de. Onlar hiçbir zaman bana benim kadar sert olmadılar. Kendimi yargılama işi de zamanı geldiğinde infaz etme işi de sadece bana düşmüştü. Niye bu kadar uzun sürdü bilmiyorum. Belki de evimi terk ettiğimde nereye gideceğimi bilmemekle beraber kimlere gideceğimi de bilmediğimden bu kadar uzun sürmüştür. Şimdi, hepsinden azade bir ev kurmuşken, onları bıraktığım yerde, kim bilir ne halde, karşılaşacak olmak bu yüzden bu kadar zor geliyordu. Ama sonuçta buraya kadar gelmişken de dönecek değildim.

Oradalardı. Onlara küçük kalmış bir masanın etrafında, gelişigüzel konuşmuş sandalyelerinde oturmuş, derin sohbetin içinde görünüyorlardı. Bundan bizi fark etmiyorlardı. Aramızdaki birkaç metreye rağmen her biri ayrı kafadan çıkan gülüşleri, bağırtıları ayırt edebiliyordum.

Aşkın Tüm ÇağlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin