Varlık, varoluş sürecinin bir sonucu mudur; yoksa başlangıç için bir sebep midir? Amaçlar, yaşamak isteyene göre mi evrilir; yoksa kendi mezarını kazan adamın tırnakları arasındaki topraktan mı gelir? Zirvesine vardığımız dağlar, bir metreyi geçmiyorsa buna nasıl başarı denir?
Aramakla bulunur mu mutluluk, yoksa vahiy mi beklemeli bir Tanrıdan insan? Hadi oradan! Sen elçi misin ki zeval etmeyeyim! Kime haykırıyorum bilmeliyim. Ben deli değilim! Sadece kendi kendime söylenirim. Ben mühim de değilim. İnsanlar neden kervanımda, asteroitlerdeki bütün altınları taşıyormuşum gibi yolumu kesiyorlar, bilmiyorum. Varlığı çok ise maddenin, kaç değer biçersin? Neye göre kıyaslandı bu kurallar ki evrenseller? Newton yerçekimini mi buldu sanırsın? O zaman söyle ey ruhum, neden göklerde dolanırsın? Hangi divanda hüküm giydin de, ortalıkta sultan gibi dolanırsın?
Farklı yerlerde, aynı bölgesel ağlarla, daha yavaş salınımlar yapan zihinler.
Her insanın farklı olduğu kanıtlanmış bir gezegende, aynı iki insan.
Aynı ivmeye sahip ve farklı hızlarda beyinler.
Beyin ritimlerinin koordinasyonlarındaki bozukluklar.
Bilinçli zihin kaybolmaya başlıyor!
Ve bilinçli bir şekilde odaklanamazlar.
Farklı yerler ve durumlar,
Tekrar tekrar kullanılmak üzere kalıplaşmış şemalar,
Düzen ya da yapı.
Aşk neye göre tanımlandı?
Yazdıklarımdan bir şey anlamazlar.
Bilim neyi, neye göre tanımlar?
Dayandırılmış ise tanımlar,
Mutlak göreceli midirler?
Hangi ölçüye göre doğruluğu kesin olarak kanıtlanmış yasalar?
Kimin düzeni bu ve neye göre ayarlandı zaman?
Nasıl sıcaklık ki bu, bedenlerimizi füzyona boğacak kadar güçlü?
Peki, aşkın güç birimi ne ki?
Her şey bir kalıba oturtulmuş gibi itici!
Bu kadar net görülmüşken Newton'un yasaları,
Biz neye, nasıl koyduk karşı?
Ben susmak usanmak bilmeyen bir deliyim.
İnsanlara işkence gelir cümlelerim.
Ne anlattığımı bilmezler.
Sen Tanrı değilsin, ama beni duy,
Beni gör, beni bil..
Beni iste, beni hisset..
Sana evrenin bütün sırlarını sunamam,
Ama varlığına minnettar benim dünyam.
Marsinsan, şimdi kendini bir boşluğun içinde görüyordu. Eğer ilerisi neresi bilseydi, oraya adım atabilirdi, ama atamadı. Arkasına dahi bakamadı, çünkü bütün yönler sanki kaldırılmıştı. Hayır, burası bir hiçlik değildi. Hiçlik böyle olamazdı. Hem çok tanıdık geliyordu kendisine, hem de çok yabancı.
Marsa'ya ektiği sardunya tohumlarının kokusuna karışmış bir kan kokusu geliyordu burnuna. Sanki öldürdüğü insanların kanıydı bu. Hepsi birleşmiş ve sardunyalarının kokusuna kafa tutuyordu. Hiçbir yönün olmadığı bu boşluğa baktı. Bir yerlerde bir şeyler vardı ama anlayamadı. Güzel'in sesini duydu ve oğlu Kanlı'nın ilk doğduğu andaki ağlamasını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıyı Doğurmak
Science Fictionİşte kaos. Biz buna entropi mi diyorduk? Her şey gittikçe bozulur. Kader, bozulma çizgisinde yamuk yumuk ilerler ve biz denge kurmaya çalıştıkça yön değiştirip bizimle dalga geçer işte. Beyninin büyük bir kısmını kasıklarının altında taşıyanlarsa bu...