Bencillik en çok insana yakıştı. Bu öyle bir elbiseydi ki kimse üstünden atamadı. Nerede başladı bunu Tanrı bilir fakat ebediyen var olacağı kesindir. Dünyada var olan her şeyde bir tane de olsa bencillik imzası görebilirsiniz. Ne kadar fedakarlık yaparsanız yapın aslında hepsini kendiniz için yaparsınız. İnsan, insanı kandırır ama insan en iyi kendini aldatır. Kendini kandırmış insanı uykusundan kolay kolay uyandıramazsınız. Ona aslında bencil olduğunu, hayatta yaptığı her şeyi aslında kendi için yapmış olduğunu söylerseniz size kaşlarını çatar ve "Sen beni kıskanıyorsun, benim kadar iyi olamadığın için bana taş atıyorsun. Tanrı benim neler yaptığımı görüyor." der. Bencilliğin uğruna yaptığın iyiliğe karşılık, Tanrı sana cennetin en güzel bahçesinden bir mesken mi verecek sanırsın? Ey insanoğlu, inan bana çok yanılırsın! Ancak kibrini bırakırsan öteki tarafta bir taht sahibi olabilirsin! Ve sakın umma ki sana altınlardan yapılmış bir taht sunulsun. Sen Dünyaya yanlışlıkla bırakılmış bir dölsün! Bırakın mecnun leyla için ölsün, sen buna fedakarlık mı dersin? Kendi aşkı uğruna canını veren insanoğlu! Sen evrenin en bencil sürüsüsün!
Ben bir Tanrıçayım, benim bile yazdıklarım ve yarattıklarım kendi nefsim için oluşturduğum bir oyun, bir intikam oyunu. Ben Tanrıların en benciliyim ve aynı zaman da sizi en çok izleyeniyim. Benim bile yazamayacağım senaryolarınızı izlemeye meyilliyim, bu sezon kesin tutar, bundan eminim.
Şimdi Marsinsan bulunduğu trenin camından dünyayı izliyordu ve yeşilliklerin arasına dikilmiş koca binalarda sadece insanlığın bencilliğini ve çıkarcılığını görüyordu. Dünya çok güzeldi ve O bir an önce kasabaya varıp bahçesine Marsa'dan getirdiği sardunya tohumlarını ekmek istiyordu. İlk işi Elçi'yi bulmak olması gerekirken önce kendi çıkarını düşünmesi insanlara ne kadar da çok benzediğini düşündürttü kendine. Kendini bir insan kadar bencil hissettiğine emindi fakat bunu kanıtlayamazdı. Sanki bir insandı. Güzel'in söyledikleri aklına geldi:
- İnsanlar bencildir Marsinsan ve kibirli. Sanki Tanrıymış gibi kendilerine itaat beklerler fakat herkese ihanet ederler. Kimseye güvenme ve aşkı bulursan sen de aynı bir insan gibi bencilce tutun ona, unutma senin de duyguların var ve bir gün o aşk denilen duyguyu bulacağına eminim. Git ve onu bul, bulduğunda asla bırakma.
Herkes neden aşkı arıyordu? Neden tüm canlıların en büyük yaşam amacı aşktı acaba? Bu aşk neydi böyle ve neden herkes sadece bunun için yaşıyormuş gibi davranıyordu? Aşksız yaşanmaz mıydı?
Sonra Marsinsan Büyük Kahin'in söylediklerini hatırladı:
-Sen ve o, siz birsiniz ve asla kopamazsınız. Elçi'nin ölümü senin ölümündür. Daha önce hiç bilmediğin bir duyguyu hissedeceksin, öleceksin ama ölmeyeceksin.
Büyük Kahin ne demek istemişti. Güzel'in bahsettiği aşk duygusu olamazdı bu değil mi? Nefret mi? Belki de hepsi! O, Elçi'yi bulup Büyük Kahin'in verdiği zehirle işini bitirecekti ve sonra... Sonrasında duygularını geri alacaktı. Evet anlaşma buydu. Elçi'nin işini bitiren duygularla ödüllendirilecekti. Bu hissettiğini düşündüğü şeyler duygu değildi, belki de Güzel yanılıyordu.
Marsinsan bu duygulara dalmışken bir anda kapı açıldı ve içeri giren yabancı müsaade bile istemeden kendi bölmesindeki koltuklardan birine oturuverdi. Kafasında bir kep olmasına rağmen kız olduğu anlaşılıyordu. Kız genişçe yerleşti yerine ve kollarını birbirine sarıp aşağı eğilerek yüzünü daha da görünmez hale getirdi. Sonra konuştu:
-Nereye gidiyorsun?
Marsinsan şaşkınca kaşlarını çattı. Bu kızı tanımıyordu ama tanıyordu da sanki:
-Kimsin?
-Önce ben sordum, nereye gidiyorsun?
-Bu tren tek bir yere gidiyor zaten. diyerek sitem etti Marsinsan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıyı Doğurmak
Science Fictionİşte kaos. Biz buna entropi mi diyorduk? Her şey gittikçe bozulur. Kader, bozulma çizgisinde yamuk yumuk ilerler ve biz denge kurmaya çalıştıkça yön değiştirip bizimle dalga geçer işte. Beyninin büyük bir kısmını kasıklarının altında taşıyanlarsa bu...