Bağırmak istiyorum. Sessizce bağırmak ve titreşen her akımı utandırmak, uyarmak! Aramızdaki bu sonsuz bağı kırmak istiyorum. Kimsenin duyamayacağı şekilde bağırmak istiyorum. Herkes acı çeksin ama kimse benim yaptığımı bilmesin. Gizlice öldürmek istiyorum herkesi. Ben acı çekerken kimse mutlu olmasın, herkes ağlasın. Bencil olmak istiyorum. Merhametim içimden alınsın ve ben, acımasız gaddar bir diktatör olayım. Kimse beni sevmesin ama herkes bana saygı duysun, çünkü korksunlar benden.
Bağırmak istiyorum, haykırmak ve içimdeki bütün acıyı çıkarmak! Bu isyan, bu acı gitsin ve tüm insanlığın boynuna dolansın bir çember gibi. Acımı tüm insanlığa paylaştırın. Görün nasıl dayanılmaz olduğunu ve ne kadar güçlü olduğumu! Biz milyarda birine bile dayanamıyorken bu kız nasıl hala ayakta diye düşünün. Her şeyin içine sıçtım, bilin. Bu acıyı nasıl bu kadar büyüttüm içimde anlamayın. Ve acımın milyarda birini kaldıramayan herkesler, hepiniz intihar edin. Ölün. Ve ölümün bile bu acıyı kaldıramayacağını bilin.. Ömür mü daha güçlüymüş yoksa ölüm mü anlayamayın. Bir ömre sığamadığı için mi bu acıyı almaya geldi ölüm, yoksa ömür mü bu kadar güçsüzdü de kaldıramadı? İkisini ayırın. Ömrün ve ölümün bir olduğunu görmeyin. Çünkü onlar hala birlikte değiller. Oysa ölüm ve ömür birlikte olsaydı içimdeki bu acıya dayanmak çok daha kolay olurdu. Çünkü öleceğim zaman bilirdim aslında ömre gideceğimi. Ömrün neresinden başlarsam başlayayım yine ölüme varacağımı! Ve ölüme giderken aslında yeni bir ömre başlayacağımı. Sona geldiğimi düşünürken her şeyin yeniden başladığını ve başlarken aslında sona vardığımı.
Başı da sonu da aynı bu dünyanın. Nereden başlarsanız başlayın yürümeye, nasıl olsa yine aynı yere geleceksiniz. Tıpkı bir insan yaşamı gibi. İnsan doğduğu anda nasılsa, ölürken de öyledir. Bir bebek kadar savunmasız ve farkındasız... Her yeni başlangıç bir sondur aslında. Daha yürümeye yeni başladığınızı düşündüğünüz yollarda, sona geldiğinizi çok sonra fark edersiniz.
Zaman bir çembermiş ve ben deli divane bir kör aşık gibi tavaf etmişim onu, aynı yollarda defalarca koşmuşum taparcasına. Birileri aynı yollarda birkaç çiçek eklemiş kaldırım kenarına, ormanın ortasına da koca bir bina. Sanmışım yol başka, insanlar bambaşka. Oysa yol aynı yolmuş. İnsanlar değişmiş ama hepsi aynı karaktere soyunmuş. Olaylar hep kendini tekrar etmiş. Ben hep aynı şeyleri yaşamışım ama bu şehrin farları gözümü almış ve bu döngü bir çember gibi boynuma dolanmış. İlerledim, zirveye vardım dediğim anda aslında dipte olduğumu göremedim. Oldum ben dediğim yerde aslında bittim. Sürekli kendi etrafımda dönüp dolaşmaktan, gerçekleri fark edemedim.
Bu sırayla oynanan bir tiyatroymuş ve ben sadece bir figüranmışım. Bu çemberden çıkamadığım için sadece ağlamışım, başrol olmak için hiçbir şey yapmamışım.
Wicca, hiçbir şey yapmak istemiyordu. Acı, göğsünün tam ortasına oturmuş ve bir sigara yakmıştı. Bütün iç organlarına kara bir duman bulaşmıştı sanki ve bir bulut olup katran akıtıyordu ciğerlerine, yağmur damlaları gibi dökülüyorlardı kalbine. Bu nasıl bir acıydı böyle! Hem vardı, hem de yoktu. Hem yürüyordu hem de duruyordu. Hem gülüyordu hem de ağlıyordu. Galiba deliriyordu. Çünkü ne yaparsa yapsın hep aynı yere varıyordu. Bir döngünün içinde kaybolmuştu ve arayacak kimsesi de yoktu. Bağırmak istedi ama bu babasını getirmeyecekti. Ölüme kızdı ama onun da bir suçu yoktu. Gözlerinden akan yaşlarla büyüyen yeşilliklere attı kendini, uzandı ve gözlerini hiç kırpmadan güneşe baktı. Oraya gitmek istiyordu, oraya! Uzaya! O boşluğa çıkmak ve iplerini tanrının tuttuğu bir salıncakta sallanmak! Hiç düşmeyeceğini bilerek sadece sallanmak ve sonsuza dek gözlerini kapamak.
Marsinsan'ın gözleri doldu. Yutkundu. Bu kızın acı çekmesine mi daha çok üzülmüştü yoksa kızın babasının ölmesine mi karar veremedi. İki duruma karşı hissettiği acı birleşti ve bir ejderha olup ateşini bütün ruhuna üfledi. Kendi babası hiç olmamıştı, içinde bir baba acısı vardı ama anlamını bilmediği için yine adını koyamadı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tanrıyı Doğurmak
Ciencia Ficciónİşte kaos. Biz buna entropi mi diyorduk? Her şey gittikçe bozulur. Kader, bozulma çizgisinde yamuk yumuk ilerler ve biz denge kurmaya çalıştıkça yön değiştirip bizimle dalga geçer işte. Beyninin büyük bir kısmını kasıklarının altında taşıyanlarsa bu...