2.Bölüm: İntikam

105 36 2
                                    

  Yöneten kimse yönetilmek istemez. Aslında bir nevi kendi yaptığı işi beğenmez fakat bununla övünür. Çünkü makam ve güç herkesin gözünü boyamış pembe bir karanlıktır ve pembe herkese masum geldiği için gölgelere kimse aldırış etmek istemez. Yöneten yaptığı işten memnundur fakat bir başkası bunu yaparsa onun işini yermeye başlar, kendi işini yerdiğinden haberi olmadan. İşte Edinsan ve Teslan da böyle bir çemberin içindeydiler. Bunca zaman birbirleri üzerinde asla otorite kurmaya çalışmamışlardı çünkü ikisi de bunun mümkün olmadığını biliyorlardı. Eğer böyle bir girişimde bulunurlarsa kendi canlarına kastedeceklerdi. Çünkü herkes kendi bölgesine adapte olmuştu ve 10 dakikalık bağışıklıkla bir imparatorluk yönetilemezdi. Bu yüzden birbirlerini her ne kadar sevmeseler de kendilerine olan düşkünlükleri nedeniyle güçlerini birleştirmeye karar vermişlerdi. Şimdi gezegenin ironik fakat gerçekleşmesi durumunda çok tehlikeli olacak bir problemi vardı: "Elçi gelirse, hükümdarlık biter." Kendi otoritelerinin yıkılmasından korkan bu iki kral çok büyük planlar yapmaya hazırlanıyorlardı ve bunun için Büyük Kâhin'den yardım istediler.

Büyük Kâhin bu davete kayıtsız kalamazdı fakat bunun tek sebebi kendisine bu davetin krallar tarafından yapılmasından başka bir şey değildi. Şimdi arafta duran Büyük Kahin'in batısında Edinsan doğusunda Teslan vardı ve onları dinlemeye hazırdı. Söze tombul cüssesiyle Edinsan başladı:

-Elçi ölmeli Kâhin. Bu yüzden bize yardım edeceksin.

İçinde bir acı hissetti Kahin ama asla yüzüne vurmadı duygularını. Saklamak zorundaydı.

-Kralım, ben size nasıl yardım edebilirim! Ayrıca biliyoruz ki Elçi'ye kendi halkından ihanet eden herkesin beyni çürür ve ölür.

Bunları söyleyen Kahin kendi elleriyle bir canavar yarattığına bu kez emin olmuştu. Belki de...

- O bizim halkımızdan değil kahin! Biz bu kutsal görevi kendi halkımız dışında bir türe vereceğiz diyerek söze atlayan Teslan mide bulandırıcı bir gülüşle Edinsan'a baktı.

-Aklınızdan ne geçiyor Krallarım.

-Bir insan ordusu hazırlayacağız. Elçinin gelmesine yaklaşık 20 yıl var. Yıllar boyunca eğitilmek üzere 100 kişiden oluşan bir insan ordusu.

-Ama Kralım, bunu yapmayı hangi insanoğlu ister ki! Onlar yaradılışı gereği her türeden daha üst seviyede yaşarlar duygularını ve böyle bir şeyi asla kabul etmeyeceklerine eminim. 

Bunları söyleyen Büyük Kahin bir an duraksadı ve düşündü; aslında bu işi en iyi yapacak canlı yine insanoğluydu çünkü evrendeki tüm canlılar arasında türünü ve habitatını yok etmeye en meyilli tür insanoğluydu. İnsan, insanı öldürürdü gözünü dahi kırpmadan ve bundan zevk alırdı. Doğru en duygusal varlıklar insanlardı, zevk de bir duyguydu ve insanoğlu öldürürken en çok haz alan türdü. Dünyanın Tanrısına bir anlığına öfke duydu, böyle bir türü neden yarattı ki!

-Onlara sormayacağız Büyük Kahin!

-Peki ben sizler için ne yapabilirim.

-Eğitimlerin içeriği, Elçi'nin yeteneklerini zayıflatmak üzerine olacak. Elçi'nin eğilimlerini senden daha iyi bilen yok.

Şimdi Büyük Kahin'den kendi yarattığını yok etmesi isteniyordu. İnsan kendi elleriyle yarattığını nasıl yok edebilirdi ki? Durun, doğru ya insan yok edebilir. Buna meyillidir ama Marsanlar? Bunu bilemeyiz.

Ve işte o karanlık iki zekâ birleşip çok iyi bir çözüm bulduklarını sanarak bu kutsal görev için emirler yağdırmaya başlamışlardı. Dünyadan 100 bebek kaçırılacaktı ve Marsan'da duygulardan yoksun, en iyi savaş eğitimleriyle büyütüleceklerdi. Tek bir Elçi için 100 kişilik bir ordu kuracak kadar çok korkuyorlardı. Ve dediklerini yaptılar, tam 100 yeni doğmuş bebek kaçırılmıştı, üstelik Elçi'nin doğum gününde yapmışlardı bunu! Fakat bu gerçeği kâhinler bile görememişti, Büyük Kahin hariç. Kader denilen şey bu olsa gerekti ve belki de kaderi yazan Büyük Kahin'den başkası değildi.

Bazen canavarı kendi ellerimizle yaratırız fakat yaratma vasfı o kadar çekici gelir ki bize, üstümüze hiç yakışmadığını bilmemize rağmen bu kıyafeti çıkarmayı hiç düşünmez ve yarattığımız canavarlara bakıp daha da gururlanırız. Çünkü aslında hepimiz evrenin bir parçasını taşıyoruz ve kibrin şekillenmiş halini bizlere sunan bu evrenden biraz da biz kibir almaktan çekinmiyoruz. Kibri yeriyoruz fakat evrenin ne kadar muhteşem göründüğünü söylemeden de edemiyoruz. Hepimiz kibri övebilecek kadar kibirliyiz de aynı zamanda. İnsanoğlu asla doymayan bir hayvandır derler fakat hangi canlı doymuş ki? Neden bütün suçu insana atarız. Çünkü biz insanlar en zeki canlılar olduğumuzu düşünecek kadar kibirliyiz ve hiç sorumluluk almadan her şeyin sorumlusu olduğumuzu düşünürüz. En zayıf canlılar olduğumuzu bile bile çok güçlü olduğumuzu düşünürüz. Tanrı bizi diğer canlılardan daha üstün yarattı. Bize irade gücü verdi, biliyoruz fakat hepimiz iradesiz olmaktan yakınıyoruz. 

Ben de, kendimi kamufle edemeyecek kadar iradesizim. Çünkü ben bir insan değilim, yakaladınız. Ben açık sözlü bir deliyim. Her şeyi bilir, hiçbir şey bilmiyor gibi ortalıkta gezinirim. Ben kim miyim? Hiç düşünmediniz değil mi? Hala nesiller boyunca okunacak bu kitap ilahi bir bakış açısıyla yazıldı sanıyorsunuz. Belki de haklısınız. Ben size söyleyeyim. Ben kimsenin tanımadığı, bilmediği ve asla göremediği bir Tanrı'yım. Hepinizi izlerim. Kendinize yarattığınız Tanrıları görüp eğlenirim. Sigaramı yakar ve her yerden sizleri izlerim. Hayır, bir erkek değilim. Tanrıların en büyüğü ve en çok korktuğu bir kadınım. Tek Kadın Tanrı'yım. İşte onları ben yarattım. Dünya'nın ve diğer tüm gezegenlerin sahte Tanrı'larını yok etmek için. Marsanlar, evrendeki tüm Tanrıların ve kullarının imtihanıdır. Ve geriye kalanlar, belki sizler de bir gün benim tahtımın yanında bir yer edinirsiniz. İşte o zaman kendimi insan gibi kamufle etmekten ve aranızda görünmez bir hayalet gibi dolanmaktan feragat eder sizi cennetimle ödüllendirebilirim. Ama hala dersinizi almadığınız için beni insan sıfatında görmeye devam edeceksiniz ve ben şu an herkesin yapmakta zorlandığı insan taklidini yapmaktan vazgeçmeyeceğim. Bu kadar kaos yeter! Şimdi devam edelim.

Edinsan ve Teslan. Kendilerini o kadar üstün görüyorlardı ki, kibirleri planlarındaki hataları görmelerini engelledi. Tökezlediler ama düşmedikleri için hala pürüzsüz bir yolda yürüdüklerini zannediyorlardı. Bu evrendeki en güçlü ve en zayıf şey nedir biliyor musunuz? Duygular! Özünde duyguları olan canlıları istediğiniz kadar duygusuz yetiştirmeye çalışın, onlar yine içlerindeki kıvılcımı fark edecekler ve kendilerini tutuşturmak uğruna da olsa o kıvılcıma üfleyeceklerdir.

Şimdi 100, duygudan yoksun yetiştirilmiş askerimiz var. Onlar büyüdükçe, yetiştirildikçe Elçi'de büyüdü, yetişti, serpildi. Tüm Marsanlar bu 100 askerin nasıl büyüdüğünü biliyordu ama Elçi hakkında hala bilinmeyen çok şey vardı. Büyük Kahin bile yarattığı canavarı tanımıyordu. Elçi kimdi? Peki, Kurban bu oyunun neresindeydi? Birileri intikam mı almak istiyordu? Sanırım intikam sadece soğuk yenmiyordu... Belki de bu yüzden iki kana da sahip biri lazımdı... Bir elçi... Kurbanın kurbanı geldi...

İşte her canlıda var olan ve daima var olacak o duygunun meyveleri yavaş yavaş yeşerdi: İNTİKAM!

Tanrıyı DoğurmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin