20. Bölüm: Sırlar

21 5 1
                                    

  Sırlar asla saklanamayan lanetli olaylardır. Bence üç kişinin değil, iki kişinin hiç değil, bence Tanrı'dan başkasının bildiği hiçbir şeye sır denemez. Sadece Tanrının bildiğine de sır denemez. Çünkü onu sadece Tanrı biliyordur, o kadar bilinmezdir ki onu tanımlamak için bir isim bile koyamazsınız, varlığı dahi algılanamaz.

Hayatınızın bilmecesini istediğiniz kadar çözmeye çalışın, bir yerden sonra yaşamınızın ipini bir başkasının tuttuğunu anlayacak ve bu dalganın akışına kendinizi istemeden de olsa bırakacaksınız. Bunu ne kadar erken öğrenebilirseniz o kadar doyasıya yaşarsınız bu hayatı.

Çünkü bu hayatı size Tanrı bahşetmiştir, o yazmıştır. Bu, Tanrının sırrıdır. Geleceğiniz asla tam olarak bilemeyeceğiniz tek şeydir. Geçmişiniz ise meçhuldür. Hatta geçmişinizi sizden daha iyi bilen pek çok kişiyle sarılıdır etrafınız. Size ait olanı sizden daha iyi bilen ve bunu bir sır gibi saklayanlar...

Bazı kutular vardır, bunları hiç açmamak hayatta yapılacak en doğru şeylerden biridir belki de. Bunu bilemeyiz fakat doğru olduğunu hissederiz. O kutuyu açmaman gerektiğini hissedersin. Çoğumuz bu kutuları açmaya cesaret edecek aptallığı göstermekten kaçınır. Fakat bazılarımız böylesi bir bilinmezlik içinde yaşamaktansa, kendi acı gerçeklerinden emin olmak isterler ve bunların içinde olmaktan çekinmezler. Acılara koşarlar...

"Ben hayal kurmayı severim fakat gerçeklere aşığımdır." – Tanrıça

Bazılarımız hayal kurmayı severler fakat bazılarımız gerçeklere aşıktır. Ve korkusuzca hayatının sır kutusunu açmaya yeltenenler, içerisinde acı gerçeklerden başka şeyler göremeyeceklerdir. Fakat zamanla anlarız ki, başkalarının doğruları içerisinde yaşamak yapacağımız en büyük yanlıştır, bizi daha da güçlendirecek kendi gerçeklerimiz varken. Onlar olmadan yaşayanlar bir masalın içerisinde sadece figüran olarak yaşamaya devam ederler, eğer buna yaşamak denirse. Diğerlerinin, kendi acı gerçeklerine tutunanların, başrol olma ihtimalleri vardır. Onlar hayatlarını başkalarına yaşatmak yerine, kendilerine çalarlar tüm zamanlarını.

Fakat işte, bir grup daha vardır. Çok daha farklı olan... Bunlara başrol olmak da yetmez. Çünkü onlar kendi hayatlarını kendileri yazmak isterler. Bu yüzden bir Tanrı olup yeniden doğarlar, kendi hayatlarını bir sır gibi sil baştan yazarlar. Onlar için başrol olmak artık önemli değildir. Çünkü onlar başroller yaratırlar. Çünkü kendilerine ait olan her nitelik başlı başına bir başroldür zaten. Pasif yanları yoktur. Tüm yanları baskındır. Tek bir kişi olmayı kendilerine yettiremezler. Onlar Tanrılaşmak zorunda kalırlar. Çünkü bu basit insan vücuduna, yüzbinlerle doldu kalplerini sığdıramazlar...

Peki siz hangi taraftasınız? Kendi hayatınızda bir figüran mısınız? Yoksa ipleri çoktan elinize alıp başrol olmayı başardınız mı? Yoksa siz de mi benim gibi yazarsınız? Geçmişte de gelecekte de var mısınız? Kendinizi zamandan bağımsızca yaratabilenlerden misiniz?

Peki yücelttiğiniz her bir karakteri bu pislik dünyaya mı karakter yaparsınız? Yanlış taraftasınız! Çünkü biz Tanrılaşmış olanlar, kendi dünyamızı da yaratırız! Bizim başrol olan karakterlerimiz yoktur sadece, bizim kendi içinde ayrı ayrı evrimleşen evrenlerimiz de vardır. Bunu asla bilemezsiniz, çünkü bu biz Tanrılaşmışların sırlarıdır...

Wicca bir anlık düşüyormuş hissiyle uyandı rüyasından. Gözleri, uykulu olamayacak kadar iriydi ve şaşkınca etrafına bakınıyordu. Yanına baktığında Marsinsan'ı gördü. Marsinsan'ın kucağında uyuyakaldığını fark etti ve hemen sonra gördüklerini hatırladı. Bu gördükleri sadece bir rüya mıydı? Hiç biri gerçekleşmemiş miydi? Yoksa gerçekleşecek şeyleri mi görmüştü?

Wicca'nın uyandığını fark eden Marsinsan sakince seslendi ona:

-Wicca, uyanmışsın.

Diyerek kolundan tutup kendisine çekmek istedi. Wicca ise hızla elini çekti. Gözleri, acıdan da daha büyük acılar olduğunu andırıyordu. Marsinsan buna anlam veremedi:

Tanrıyı DoğurmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin