22.Bölüm: Son Yemek

20 4 2
                                    

Hayatınızda bir şeyler, ne olduğunu dahi bilmediğiniz o şeyler, her zaman eksik kalmış gibi hissettirir kendini. Olayın ne olduğunu tam olarak bilemezsiniz, belki de bu yüzden bir şeylerin eksik olduğunu düşünmeye başlarsınız. Bir şey beklersiniz, bir şey... Her şeyi tamamlayacak, bütün eksik parçaları bir anda dolduracak bir şey! Size hem yakın, hem de sizden uzakta olan bir şeyler... Bazen yollara koyulup aramaya başlarsınız o şeyleri, belki de o şeyi...

Az gittin, uz gittin.

Dere tepe düzdü,

Onları da aştın, ittin.

Nehirler sudan ejderhaydı,

Üfledin de devirdin.

İçlerinden balçıklar fırladı,

Onlara yaklaşmadan geçtin.

Topraktan geldin,

Yine topraktan tiksindin.

Ayağın asfaltı sevmedi,

Ona da tükürdün, geçtin.

Bir vardın, bir yoktun.

Etrafta dolandın durdun.

Yüz bir günde dünyayı gezdin.

Bakacak tek bir yüz bile bulamadın.

Eksik parça sendin,

Ayakların evine basınca anladın.

Dünyayı gezeyim derken,

Sadece kendi etrafında dolandın.

Sonunda yine kendine vardın.

Makatın kendi yatağına değdi,

İşte şimdi bulmacayı tamamladın.

Tebrikler, başardın.

Artık sen de yaşlandın.

...

-Tekrar soruyorum Hasel, çocuğa güvenebilir miyiz?

Diyerek tehditkar bir şekilde sordu tekrar son vezir.

-Tabi ki de. Hiç kuşkunuz olmasın. Dediğim gibi, ondan asla şüphelenmezler. Yıllarca onun en yakın dostuydu.

-Hasel, kız kesinlikle gelmeli! O olmadan, planlarımızın hiçbir anlamı yok. Ve onun kutsal kanı, kurban ve ailesinin tek şansı.... Çok dikkatli olmalıyız.

-Merak etmeyin son vezir. Bir hafta sonra her şey değişecek.

-Çocuğu getir Hasel!

Dedi son vezir, siyah cüppesinin altındaki yüzünü hafifçe kaldırarak. Hasel, tapınağın kapısında duran adamlara elleriyle işaret etti. Kapılar ardına kadar açıldı. Bir çocuk tedirgin adımlarla ilerlemeye başladı. Etrafına baktı ve loş ışıkların gölgelediği mumyalardan başka bir şey göremedi. Ama asla ileriye bakmadı, korkuyordu. İlerledi korkusunu arkasına alarak ve durdu bir yerde, kafası öne eğilmiş bir şekilde.

-Gel evlat, gel. Yaklaş.

Dedi son vezir. Çocuk biraz daha yaklaştı ve kumral saçlarının daha da terlettiği alnını sildi cüppesinin altından.

-Bu görevi yapabilecek misin evlat?

-Şüpheniz olmasın efendim, yapacağım.

-Başaramama şansın yok evlat, biliyorsun değil mi?

-Bi.. Biliyorum efendim.

-Eğer yapamayacaksan, şimdi, şu anda vazgeç!

Çocuk yutkundu, hayır deme şansı olmadığını biliyordu. Kendini toparladı ve cevapladı:

Tanrıyı DoğurmakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin