Bu bölümü bölmek zorunda kaldım. Çünkü hikayenin gidişatı öyle gerektirdi smdbdkdnjd. 2. Partı 1. Part'tan ya sonraki gün ya da üst üste atarım -ki sanırım dayanamayıp atarım dkdbdjjegwj-. İyi okumalar :).
(1 hafta sonra)
Bilinmeyen biri
Sabah mükemmel bir uykudan kalkmıştım. Her ne kadar kafam bazı şeylere takılsa da yine de depderin bir uyku çekmiştim. Tabii uyuduğum yerin masamın olması dışında bir problem yoktu. En son gece şiir yazdığımı hatırlıyorum. Gene duygularım taşmıştı çünkü. Her ne türlü olursa olsun, duygularım bir anda taşacak gibi olursa yazardım hehe. Bu seferki biraz acı bir duygu olacak ki, içimi boşaltmak iyi gelmiş ki şiir masamda uyuyakalmıştım. Ekranım da açık kalmış, şiirim orada duruyordu.
Klasik kursum vardı. Haftasonu tatili de geçmiş, Aralık 28'i gösteriyordu takvimler. Sanırsam geçirdiğim en sıkıcı haftalardandı. Özellikle o mevzu. Bir halledememiştim ki rahatlayabileyim.
Resmen önümde tatlı tatlı şeyler varken onlara uzaktan bakmak beni üzüyordu. Yanlarına gitmek, daha yakından izlemek istiyordum ama yapamıyordum, korkuyordum...
Evde sıradan yaptığım hazırlıkları yapıp evden çıkmıştım. Normal bir günde olsam ışınlanırdım ama bugün canım yürümek, belki de hiç gezmediğim sokakları gezmek, görmediğim yerleri görmek istedim.
Sonra hatırladım ki, ben bayadır arkadaşlarımla takılmıyordum. Sürekli halimi sorarlardı "kötüsün sen noldu sana" diye. Ben de cevap veremezdim öyle öküzün trene baktığı gibi bakar dururdum. Onlarla pek ilgilenememiştim. O zaman bugünkü görevim belliydi. Onlara tatlı şeyler yapıp bol bol sohbet etmek ehe.
Ama ben burada kim var, ne dükkan var bilmiyordum. Fazlasıyla rastgele girecektim bir yerlere. Bir şeyler alıp çıkardım herhalde.
İlk baş giderken bir kahve dükkanı fark ettim. Bizimkiler kahveyi çok severdi. Filtresi, acısı, tatlısı, sütlüsü, sütsüzü, americanosu, espressosu... Her türlüsünü içerlerdi. Ama arada enteresan bir şey vardı. Kapsül kahve mi? Farklı bir formülle üretildiği yazıyordu. Bunun da mı hapını üretmişler diye düşünmeden edemedim. Fakat satın almaya da karar verdim.
Biraz daha yürüdüm. İnsanlar koşuşturma halinde, gençler de buluşup eğleniyorlardı. Şehir demek bu kadar hareketli ve heyecanlıydı ha?
Daha sonra burnuma çok güzel kokular geldi. Tatlı bir kokuydu. Ama o kadar hoştu ki resmen gel gel sarışınım gel diyordu -gel sana aşığım geeeel-.
Kokuyu takibe aldım. Acaba hangi pastane yaptı diye acayip merak ediyordum. O pastayı bulduğum an alacaktım. Kolumu bıraksam da, bacağım kopsa da o pastayı A-LA-CAK-TIM!!!
Hakikaten inat etmiş olacağım ki 20 dakika yürümüştüm. Şükürler olsun ki o pastaneyi bulmuştum. Ve hakikaten de o Tarçınçaylı kek öyle güzel kokuyordu ki. Daha yeni çıkmıştı fırından. Bir de yanında da daha yeni 24 saat soğutulmuş San Sebastian, bir bütün olarak duruyordu. Efsane duruyordu. Tam arkadaşlarımın seveceği gibi.
Ücretleri de ucuztu. 35 bitcoindi toplam ikisi. Ve ikisini de alan ben gurur duymuştum kendimle o an. Hayaller kuruyordum edeceğimiz sohbetleri, güleceğimiz anları ve konuşacağımız anıları vb. Genellikle bu tarz buluşmalarımızda bunları konuşuruz çünkü. Yeni anı birikmiyorsak eskileri yad et değil mi hehe?
30 dakika daha yürüdükten sonra kursa gelmiştim. Ama maalesef acı gerçek bir anda yüzüme vurmuştu. Bugün hiçbiri gelmeyecekti ki. Herkesin ayrı bir işi vardı ve daha 2 gün öncesinden söylemişti. Demek oluyor ki kekler elimde kalmıştı. Bir de utanmadan bütün almıştım, dilim falan da değil. Ondan sonra mutsuz mutsuz sınıfa girmiştim. Ta ki bir şeyi görüp aklıma mükemmel bir fikir gelesiye kadar. Kafama uzun zamandır takılan bir şeyi bu fikrimle halledebilirdim. Direkt mutfağa gittim. Elime çikolata sosunu ve onu sıkmak için torbayı aldım. Bir şeyler yazmaya çalıştım işte, eskiden meşhur bir markanın reklamlarda çıkan şu gözlü gözlü çilekler edasıyla yazmıştım. Anneannemler yine devredeydi. Amma da gelecekten bahsederlerdi woah!
Güzel el yazımla yazdıktan sonra sınıfa gidip orası boş mu diye bakmıştım. Ve yaşasın, boştu. Fırsat bu fırsat diyerekten koşa koşa o sıraya gittim. Ve San Sebastian cheesecake'i bıraktım sırasına. Umarım seveceği tarzdan bir sürpriz olurdu. Minik bir kağıda not da bırakıp hemen orayı terk ettim. Ve heyecanla çıkışa kadar bekleyip sonra da mâlum yere gidecektim :). Umarım o da gelecekti ve istediğim şey olacaktı.
Eeee nasıl gidiyor hikaye millet? Sizce nolacak sonraki partta? Ve bu bilinmeyen kişi kim aq? Bizim Mikolas'ımız var amk sen kim köpek! Xjsbsksbdj
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21. Hafta
Teen FictionVe giderken arkamdan bir laf duymuştum: "Sanırsam hayatıma yeni bir manyak kattım." Kendisi de bir manyak olan Ege Atalanta'nın 2100 yılında geçen aşklı meşkli, sübliminal mesajlı hikayesi karşınızda...