14. Bölüm 2. Part

18 5 27
                                    

Benim bu bölüm yazmama işi cidden sakat. Arkadaş bir günde 40 test zorunluluğu ne ya?! Kafayı yedirtir cinsten...

Neyse, uzun zaman sonra yeni bölümle karşınızdayım hehe <3

Ege Atalanta

Kapıdan bir anda tık tık diye sesin çıkmasıyla uyanmıştım. Ve yanıma bir baktım ki Mikolas Deniz de benimle beraber uyuyakalmıştı. Radyoda da masum masum sakin aşk müzikleri çalıyordu. Sanırsın date'e çıktık hale bak. Sarmaş dolaş uyuyoruz falan. Neyse, bundan şikayetçi değilim o yüzden bir şey demeyeceğim.

Kapıdan Nathan abi içeri girdiğinde ise Mikolas Deniz hâlâ daha uyuyordu. Arkadaş, uykusu da ne ağırmış be! Ama uyurken ki ifadesi insanı o kadar hafifletiyor ki...

Saate baktığımda da fark ettim ki meğer biz yaklaşık 3 saattir uyuyormuşuz:

"Çocuklar, pek tatlı uyuyordunuz. Uykunuzu bölmek istemezdim ama artık uyanma vakti geldi. İçecek ve tatlılarımızı hazırladım şimdi bunları yeme zamanı. San Sebastian da hazırladı-."

"SAN SEBASTİAN MI?"

Arkadaştaki San Sebastian Cheesecake sevgisini sanırım bir süre daha anlayamayacaktım. İsmini duydu ayaklandı ya. Merak ediyorum gelecekte sevgilisiyle San Sebastian'ı karşılaştırtsalar kimi seçer diye. Bence San Sebastian'ı seçer, sonra sevgilisiyle kavga edip ondan ayrılırdı. Öyle bir saf salak çünkü.

"Hiiiiç değişmez misin be evlat! Küçükken de böyleydin. En üst katta uyurken bile kokuyu aldığın an gelir kasanın dibinde biterdin. Çalışanların maaşından az kesmedim senin yüzünden."

"Mikolas Deniz yemin ederim manyakmışsın yaaa!"

Küçüklüğünü nereden bildiğini şimdilik sorgulamayacaktım ama hissediyordum ki cevabı birkaç dakika sonra öğrenecektim. Çünkü o endişeli surat babamın hayrına değildi. Kesin bir şeyler çıkacaktı ortaya, anlatacaktı illaki.

"Ama napayım Ege Atalanta, dayanamıyorum 2 şeye. Birisi San Sebastian öbürü de şey işte, neyse söylemeyim."

"2 şey demek. İlla öğreniriz, bugün hiiiç inat edecek durumda değilim, şu an güzellik uykumdan kalkmış gibiyim. Sen de yemene başla da bakalım, bugün daha anlatacak bir sürü şeyin var. Haksız mıyım?"

Ve onu azıcık köşeye sıkıştırmıştım. Arkadaş içinde kalacağına dışarı çıksın daha iyidi, haksız mıyım? Tabii bunu bu tarz yöntemlerle yapmasak iyi olabilirdi ama o bence bana kıyamazdı. Ondan ona yapsam bir sorun olmazdı.

Ben de bunları düşünürken kendisi çoktan eline İKİ (???) çatalı almış ve dili dışarıda, susamış bir köpek misali Nathan'ın cheesecake'i dilimleyip kendisine büsbüyük bir dilim koymasını bekliyordu. Arkadaş bu anasının karnından doğarken acaba agu falan mı diyerek doğdu yoksa elinde çatalla tatlı falan mı bekliyordu ya da doğduğu yer hastane falan değil de bu-

"Mikolascığım, annen seni burada doğurmasaydı keşke dedirtiyorsun bazen evlat. Yavaş oğlum kaçmıyor ya."

Nathan soruma cevap vermişti.

Bu ekstra bilgiden sonra benim de karnımdan sesler çıkmaya başlayınca anladık ki ilk işimiz yemek ve tatlı, sonra sohbet ve muhabbetti. Ya da ikisini de aynı anda yapabilirdik aslında. Bilmiyorum.

Nathan en sonunda tatlıyı önüme koyduğunda cidden Mikolas'a hak veriyordum. Leziz görünüyordu. Nathan seslenip:

"Eeee Ege, beğendin mi? Özel tarif falan diyip abartmayacağım ama bence güzel yapıyorum. Sevmezsen söyle değiştiririm. Mikolas'a da bakma sen, o beğenir de onun önüne her haltı koysan yer, deli bu deli."

21. HaftaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin