Upuzuuuuun bir zamandan sonra yine bölüm yazıyorum. Yazmayı unutmadım ama nedense kendimde pek zaman ve istek göremiyordum. Dedim boş vaktim varken yazayım. Yoksa başka yazacak zaman bulamam.
Bu arada hâlâ sapım, ve ayın 21inde -bu hakikaten gerçek ve şans- diksiyon kursuma başlıyorum :3. NYAHAHAHAHA
2. Not: Abi o kadar uzun zamandır yazmamışım ki BU HAFTA DİKSİYON KURSUM BİTİYOR NE?!
3. Not: Hale bak, 10 Şubat 2023'teyiz şu an. Deprem de var aman ne güzel... Neyse, 8 ay olmuş yazmayalı be. Özlemişsinizdir :D. İyi okumalar.
Ege Atalanta
Şükürler olsun ki evden çıkabilmiş, yolda arabayla radyodan müzik dinleye dinleye gidiyorduk. Gabrielle - Nattergal çalıyordu. Mikolas Deniz severmiş ki eşlik ediyordu. Ben ise önüme odaklanmış, resmen ağlamak istercesine hortlak gibi duruyordum. İçimde bir sıkkınlık vardı ve de gidecek gibi durmuyordu. Noluyordu lan bana?
Biraz yol sürdükten sonra Mikolas arabayı yola çekti ve markete girdik. Bazı sosları alma işi bize kalmıştı, aman ne güzel. Elimizde azıcık uzun bir liste vardı ve hepsi o kadar ayrı ayrı marketlerde bulunan malzemelerdi ki en son marketleri birbirine falan sokmuştum kafamda. Sanırsam 12 civarı market gezmiş de bütün listeyi bitirebilmiştik. Rekor da 21'dir benden demesi.
4 poşet, 2 saat süren yolculuktan sonra yaklaşık minik bir 5 dakikalık sapmayla arkadaşın evine ulaşmıştık. Nigella ve Larissa bizi karşıladı:
"Ege, daha erken gelirsiniz diye düşünmüştük. Bir şey olmadı değil mi?"
"10 market gezdiren siz m-"
"12 Mikolascığım... 12..."
"Her neyse, bu kadar market gezersek bir zahmet geç kalalım ki sadece 5 dakika geç kalmışız."
Tabii Larissa çenesini tutamamış, başlamıştı anlatmaya:
"Ege için 5 dakika geç kalmak o kadar basit değildir. Normalde 1 saat öncesinde gelir o her yere. Hatta bir keresinde sırf en önden yer kapayım diye bir maça bizi sabah 9'da götürdüğü olmuştu."
"E ne güzelmiş hanımefendi-"
"Larissa efendim. O da kardeşim Nigella."
"Tanıştığıma memnun oldum hanımlar. Nerede kalmıştım, heh! Sabah 9'da gitmek güzel olsa gerek. Buradaki salon çok amaçlı baya etkinlik var. 2-3 saat beklemekten zarar gelmez zannedersem.
"2-3 saate bizim de lafımız yoktu. Tabii Ege'nin maç saatini bize 6 diyesiye kadar. 9 SAAT BEKLEMEK NE DEMEK YA!"
"O-o! Yalnız bu baya erken değil mi-"
"Rekoru 12 saat sen merak etme. Tabii o biraz istisnaydı sanki ama neyse şimdi biz şu malzemeleri boşaltalım da daha barbeküyü ayarlayacaz-"
"Ben istemiyorum kızlar. Bugün modumda değilim, siz yiyin afiyet olsun."
Nigella ve Larissa'ya inme inmiş, Mikolas da -insan- onlara nolduğunu anlamaya çalışıyordu. Yavrumun bugün 2 ve 3. bayılma vakası. O bayılsa 5 kişi eskiden kurbanlığa girdikleri gibi -o da ne demekse, anneannem bahsederdi- gireceğiz herhalde çocuğa.
Neyse ki bayılmaya ramak kala Mikolas -pisicik olan- aklıma harika bir fikir getirdi. Yerden bluetoothlu hortumu alıp, suyu foş diye suratlarına sıktım. Evet, doğru duydunuz, bluetoothlu hortum. Suyu nerden aldığını bilmiyoruz ama geliyor işte.
Tabii böyle demesi kolay ama sonuç olarak su bayağı klorlu olmuş nolmuş bilmem ama bir haltlar olacak ki bu sefer de suratları yanmaya başladı. Arkadaşları hemen koşmadan tutup normal bildiğimiz suyla suratlarını yıkadıktan sonra sandalyeye oturttuk. Onlar da tabii boş durmayıp:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
21. Hafta
Novela JuvenilVe giderken arkamdan bir laf duymuştum: "Sanırsam hayatıma yeni bir manyak kattım." Kendisi de bir manyak olan Ege Atalanta'nın 2100 yılında geçen aşklı meşkli, sübliminal mesajlı hikayesi karşınızda...