29.BÖLÜM: Senin resmin.

22 6 1
                                    

Sabah erken bir saatte kalktım ve resim yapmaua karar verdim. Odamdan çıktım ve Atlas'ın odasına girdim. Kapıyı açmamla horlama sesinden sıöramam bir oldu. Üstünde atlet, altında kırmızı çizgili şortu ile çok gülünç duruyordu. Üstelik yatağına öyle bir yayılmıştı ki, pikenin bir ucu, Atlas'ın bacağına dolanmış diğer ucu ise yerdeydi ve galiba kolunun üstüne yatmıştı. Ayağının bir tekinde çorap vardı ama diğer ayağında yoktu. Saçları ve sakkalları darmadağındı.

Gülmemi bastırarak oyuncu koltuğuna oturdum ve dizlerimin üzerine duralitimi koyup önümde anormalca yatan Atlas'ı çizmeye karar verdim. Yaklaşık yarım saat sonra resim bitti. Resmi yere, Atlas'ın yatağının tam önüne bıraktım.

Sonra kendime kocaman bir bardak kahve yapıp, grafik tasarımcısı olarak işe başladığım yerin mail'lerine ve Instagram sayfama göz gezdirdim. Yaklaşık iki buçuk saat sonra Atlas'ın odasından çıktığını duydum. "Betül?" benim mutfakta olduğumu düşünerek mutfağa girdi. "Buradayım" yarı sırıtışla ve elindeki kağıtla odama girdi. "Bu ne?" sandalyemle ona doğru döndüm. "Senin resmin. Beğenmedin mi yoksa?" Yanıma yaklaştı ve "Resmi beğendim, pozisyonu beğenmedim." Elindeki resmi gösterdi. "Neden ne güzel işte, şu asalete bi'bak, bi'bak be!" Güldü ve eğilip bana sarıldı. Sonra gidip kendi sandalyesini getirip yanıma oturdu ve beni izlemeye başladı.

"Kaç saattir çizim yapıyorsun?" Bileğimi birkaç kez oynattıkyan sonra saate baktım. "Dörde yakın" çizim yaptığım, siyaha boyanmış, kirlenmiş elimi tutup öptü. "Yorulmadın mı?" Elimi tutan elimi çektim ve sarıldım. "Kaç yıldır alıştım artık" Çizim yaptığım elimi yekrar tuttu ve bir süre baktı. "Parmakların alışmamış galiba" elimi yavaşça elinden çekip parmaklarıma baktım. "Neyi var ki parmaklarımın?" Elimi yeniden tuttu, baş, orta ve serçe parmaklarımı incelemeye başladı. "Bak baş parmağının ortasında bir boşluk oluşmuş. Orta parnağındaki eklem kemiğinde hafif bir şişlik oluşmuş. Serçe patmağınla dik bir şekilde destek aldığın için kızarmış." Bir parmaklarıma bir de Atla'a baktım. "Atlas, iyi de bunl-" lafımı böldü ve "iyi değil" dedi. Ve cümlemi düzelttim. "Atlas, kötü de bunlar fazla önemli değil ki" Atlas dik dik bana baktı ve ayağa kalktı "nereye?" Cevap vermedi, geldiğinde ise elinde bir kutu yara bandı ile geldi. Yanıma oturdu ve sağ elimin tüm parmaklarına yara bandı yapılırdı. Ben ise hayretler içinde ona bakıyordum. "Atlas... Alçıya mı alsak acaba parmaklarımı?" Bana sarıldı. "Gerekirse onu da yaparım."

Kapı çalmasıyla irkildik. 'Kim acaba?' diye soran gözlerle birbirimize baktıktan sonra Atlas ayağa kalktı ve kapıya gitti. Bende her ihtimale karşı üzerimdeki Hello Kitty'li pijama takımını hızlıca değiştirmeye çalıştım. Tam odadan çıkacakken Atlas'ın sesini duydum. "Kubilay abi hoşgeldin" abim mi gelmişti? Hemen odadan çıkıp kapıya koştum. Abimi görünce içimde oluşan mutluluğu anlatamam. "Abi" anında boynuna atladım. Sıkıca sarıldık.

Hep beraber kahvaltımız bittikten sonra çay içip dedikodu ediyorduk. Bir ses duyuldu. Abim anında ayağa kalktı. Ve gerisi korku... Korkunç bir çatırdama sesi duyuldu. Ve yer feci bir şekildesaalanmaya başladı. Atlas bilinçli bir şekilde koltuğun yanına çömeldi, abim ise yere oturmuş sakince depremin bitmesini bekliyordu, bense ordan oraya koşturuyordum. Ve abim ile Atlas'ın ayağa kalkmaları ve kaçmamız için yalvarıyordum. Ve en kötüsü... Acayip yüksek patlama, çatırdı, çığlık sesleri. Bir anda pencerelerin hepsi teker teker patladı. Kolonlardan garip sesler gelmeye ve parçalanmaya başladılar. Duvarların sıva ve boya katmanları çatır çatır düşmeye başladı. Tavandan garip sesler gelmeye ve yere kocaman parçalar düşmeye başladı, dev parçalar, kalın parçalar... Televizyon ünitesinin üzeindeki televizyon öne doğrdoğru hızla yere düştü. Tavandaki avize salkanmaktan yoruldu ve düşmeye kar verdi. Ama yorulan sadece avize değildi. Biz de yorulmuştuk fakat bina, herşeyden çok yorulmuştu. Ve avize gibi... Kendini saldı. Sonrası ise çığlık ve karanlık.

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Başım çok fena ağrıyor ve dönüyordu. Kolumu kıpırdatacak halim yoktu. Tüm vücudumda bir uyuşukluk hissi vardı. Biraz etrafa baktıktan sonra bilincim yerine geldi. Deprem, çığlık, karanlık, enkaz, başımdaki acı ve görüntünün önce bulanıklaşması, sonra kararması... Bacaklarımı hissetmediğim için ayağa kalkamadım ve uzun uğraşlar sonucunda hemşire çağırma butonuna bastım. Hemen iki hemşire, bir de doktor içeri girdi. "Ne oldu? Abim, Atlas? Onlar neredeler?" Doktor yanıma yaklaştı. "Bak Betül, ben doktor Selim. Ben seni uzun bir zamandır tanıyorum ama sen beni ilk defa görüyorsun. Abi ve erkek arkadaşın oldukları yerde gayet iyi ve mutlular, çünkü sen uyandın." Hiçbir şey anlamamıştım. "Onlar neredeler?" Doktor bana doğru eğildi. "Uyuyorlar." Doktora döndüm "Hala uyanmadılar mı?" Doktor bir hemşirelere bir de bana baktı. "Uyanmadılar, onlar hiç uyanmadı ve şuan yoklar." Çok değişik duygular içerisindeyim. "Neden? Nereye? Ne zaman?" Doktor sıkıntılı bir nefes verdi. "Sen uyurken, sen biraz fazla uyudun." Ne kadar uyumuş olabilİrdim ki? Birkaç saat? Bir kaç gün? "Ne kadar uyudum ki?" Doktor, hemşirelere baktı ve isyeksiz bir şekilde cevap verdi. "Sen dokuz aydır uyuyorsun Betül."

RESSAMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin