32- küvet

3.6K 160 39
                                    

#Kres - Yarım Kalan Şarap

Yapbozma

🧩

Önce kaybetmeyi öğrenen çocuklar sevmekten korkardı. Ana kucağını tatmadan, sevmeyi, sevilmeyi öğrenmeden büyüdüğüm için önce hayata duyduğum kin kalbimi deldi, sonra nefret.

Sevmenin ne demek olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğimi düşünmüş, yalnızlıkla lanetlendiğime inanmış ve her fırsatta insani tüm duygulardan kaçmıştım bu yüzden.

Önce kaybetmeyi öğrendiğim için korktum her şeyden.

Mesela birini sevmekten değil veda etmek zorunda kalmaktan korktum en çok. Birine dokunmaktan ya da onu yaşamaktan değil yaşadığım her şeyi geriye bırakmak, hiç yaşamamış gibi unutmak zorunda kalmaktan korktum.

Her şeye geç kalmaktan korktum, Asır.

Ellerim yüzünü kavradı. O küvetin içinde, sıcak suyun bile ısıtamadığı tenine dokunurken fısıltım tek ses oldu. "Hiç gelmemenden korktum. Seni-" siktir, gözlerim yeniden dolmuştu. "Bir daha göremeyeceğimi-"

"Sshh." Başımın arkasındaki eli alnımı kalbine yasladı. Ellerim yavaşça yüzünden kayıp göğsünde yumruk haline geldi. "Buradayım."

Burada, gerçek ve sağlıklıydı. Bunu kanıtlamak için tıpkı bana söylediği gibi onu defalarca öptüm. Yeniden bir rüya ya da sanrı görmediğimi bilmek, onu yeniden görmek hayata dair kaybettiğim tüm inançların yeniden canlanmasını sağladı.

Kışın mezarım olacağını düşünürken hevesle baharı beklemeye başlamıştım.

O baharı ikimizin de hak ettiğini biliyordum.

"İlk defa ağladım," dedim boğuk sesimle. "İlk defa biri için bu kadar gözyaşı döktüm. Gözlerimin buğusunu ovalayarak geçirmek için çabaladım hep ama gözlerim senin dışında bir şey görmemek için benimle savaştı. Ben..." Yutkunduk. "Ah-"

"Bir daha ağlamayacaksın. Eğer bir daha ağlamana sebep olursam terk et beni." Elleri saçlarımın üzerinde duraksadı. Cümlesi beni de duraksatmıştı. "Bir daha ağlamaman için her şeyi yapacağım."

Bir daha ağlamana sebep olursam terk et beni...

Bunu yapabilir miydim? Gittikçe hastalıklı bir ilişkiye dönüşen bu bağ, ondan kopmamı imkansız hale getiriyorken, ona böylesi bağlanıyorken onu bırakmam mümkün müydü?

Sanmıyorum.

Şimdi ikimiz de birbirimizin karşısında tüm çıplaklığımızla duruyorduk. En ufak bir hareket küvetin içindeki suyu dalgalandırıyor, o suyun geri tenimize çarpmasıyla yavaşlıyordu. Sadece bedenen değil, ruhen de çırılçıplaktık.

"Seni bırakmak istemiyorum." Alnımı göğsüne sürttüm. Bu itirafları yapmak benim gibi biri için o kadar zordu ki, başımı bir toprağa gömmek ve saklanmak istiyordum deve kuşları gibi. "Seni bulmuşken bırakmak istemiyorum. Sana böyle bağlanmışken ve ihtiyacım haline gelmişken..." Başımı göğsünden kaldırıp gözlerine baktım. Muhtemelen yeniden kıpkırmızıydı gözlerim, çünkü içleri cayır cayır yanıyordu. "Yollarımızı ayıracak bir şey yapmadığın, bir hata yapıp beni seni terk etmeye mecbur bırakmadığın sürece seni bırakabileceğimi sanmıyorum."

Elleri yanağımı okşadı. Yanağındaki tebessüm, uzun zaman sonra gördüğüm en güzel şeydi. "Bunları söylemek senin için çok zor."

"Öyle..."

Yanağımı okşarken tebessümü yavaşça söndü. Aklına ne geldiğini merak ediyordum ama beni son on dokuz güne getireceğinden korkuyordum. O on dokuz günde ne yaşadığını sormaya, ona o günleri hatırlatmaya korkuyordum. Bedeninde herhangi bir iz olmasa da zihninin yaralarla kaplandığını biliyordum.

YAPBOZMA (+18) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin