Omzunu kapının eşiğine yaslayıp çantasını toparlayan arkadaşını şaşkınca izledi Changbin. Şaşkınlığı Minho'nun eşyalarını topluyor olmasından dolayı değildi. Onun hala ağlıyor oluşuydu şaşkınlığı. Sonuçta onu ilk kez böyle görüyordu.
Bakışları kısa bir süreliğine yanındaki Chan'a döndü. Onunda gözleri dolmuş gibi görünüyordu. Sebebi Minho'nun ağlıyor olması mıydı yoksa gidiyor olması mıydı, bilmiyordu Changbin fakat pekte merak ettiği söylenemezdi. Onun için önemli olan şey; arkadaşının istenmeyen çocuk olduğunu öğrenmesi, ki buna öğrenmek denmezdi zaten biliyordu, ve şu an annesi ile gidecek olmasıydı.
San yanlarında biterken açık kapıdan içeriye baktı bir süre. "Neden ağlıyor," diye fısıldamış ve merakla Chan'a bakmıştı. Aşağıda tüm olanları izlemişti ve Minho gibi birinin bu kavga yüzünden ağlayacağını pek düşünmüyordu. Onun annesi ile sürekli kavga ettiğini biliyordu insanlar konusunda. Bu yüzden biraz garip gelmişti karşısındaki gencin ağlaması.
"Az önce annesi ile kavga etti San." Chan göz devirdi. O da aslında bu kavgayla bir alakasının olmadığını biliyordu fakat sebebini bilmediği için bunu söylüyordu. Sebebini bilmediği bu konu hakkında konuşup onu teselli edemiyordu ve bu onu üzüyordu. Sevgilisinin karşısında böyle ağlıyor oluşu ve eşyalarını topluyor olması onu gerçekten üzüyordu.
"Her zaman annesi ile kavga eder," diye mırıldanan Jeongin kollarını önünde birleştirerek onlara doğru ilerlemiş ve içeride eşyalarını toplayan arkadaşına kısa bir bakış atmıştı. Gerçekten annesine uyup gidiyor muydu? Hadi ama, o koskoca Malefizin oğlu Minho'ydu ve o bu saçma konu yüzünden annesini dinleyip ağlamazdı.
Çantasını bir kenara koyup yatağına oturdu Minho. Gözyaşlarını silip burnunu çekerken kapının önünde kendisini izleyenler pek umrunda değildi. Tek düşüncesi hala neden ağladığıydı. Okulu, arkadaşlarını ve sevgilisini bıraktığı için ağladığını söylüyordu kendine. Ama ağlamasının sebebinin bu olmadığını çok iyi biliyordu. Yıllardır inanmak istemediği konu artık gün yüzüne çıkmış ve Minho istenmeyen çocuk olduğunu anlamıştı.
"O istenmeyen çocuk," diye fısıldadı Jeongin derin bir iç çekmeden önce. Malefizin onu başından atmak için bu okula yazdırdığını biliyordu ki, daha sonradan oğlu değere binmiş ve insanlarla dolu olan bu okulda oğlunun okuyamayacağını söyleyerek oğluna bu konu hakkında baskı yapmıştı.
Odanın içine ilerledi Jeongin. Minho'nun böyle gitmesine izin vermezdi fakat bunu sadece Minho'yu ikna ederek yapabilirdi. Malefize karşı gelemezdi ya.
Minho yanına oturan Jeongin ile birlikte burnunu çekmiş ve "Oje çantanı ben düşürmüştüm," diye mırıldanmıştı. Kafasını dağıtmaya çalışıyordu. Jeongin bunu anlamış olsa bile onun hangi olaydan bahsettiğini kesinlikle bilmiyordu. Oje çantası sürekli birileri tarafından yere düşüyor, tüm ojeleri kırılmış bir şekilde kendisine geri getiriliyordu.
Diğer yanına oturan Changbin ile birlikte "Sungwoon'un odasını ben yakmıştım," diye devam etmişti konuşmasına. Yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirmiş ve titreyen sesi ile dolu gözleri onun her an ağlayabilecek küçük bir çocukmuş gibi göstermişti.
Gözlerini önünde diz çökmüş ve çenesini bacaklarına yaslayıp kendisine dudaklarını büzerek bakan Chan'ı buldu. Bu okuldan böyle kolay gidebilecek miydi gerçekten? Annesini dinlemek zorununda mıydı, hayır değildi fakat okuldan ve annesinden biraz uzaklaşıp kafasını dinlemesi gerekiyordu.
"Chan'da yanımdaydı." Minho, küçük bir çocuk gibi konuşup Chan'ı Changbin'e şikayet ederken Changbin gülerek karşılık verdi.
Sungwoon'un odası yandığı zaman tüm suç Changbin'e kalmıştı. Sonuçta Sungwoon'u odanı yakarım diye tehdit eden Changbin'den başka suçlu bulamamışlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
House of Cards/ Stray Kids
Teen FictionMasallarda okuduğunuz ve filmlerde izlediğiniz kötü veya iyi fark etmeyen karakterlerin çocukları, aynı okula gitseydiler ne olurdu?