Gözünün altına buz tutan Chan yatağına otururken bir an olsun gözlerini alaycı bir gülümseme ile kendisine bakan Minho'dan ayırmıyordu.
Küçük bir kız çocuğu gibi vuran Minho'nun eli ne ara bu kadar sertleşmişti. Onun yüzünden gözünün moraracağına emindi.
Akşam olup odalara dağılmadan önce, Minho ile aynı odada kalmasını fırsat bilerek onunla tekrardan konuşmaya çalışmış, hatta sarılarak onu ne kadar özlediğini belirtmeye çalışmıştı. Minho'dan aldığı yanıt ise yüzüne yumruk geçirmesi olmuştu.
Kollarını önünde birleştirdi Minho. Chan'ın kendisine dik dik bakıyor olmasından epey rahatsız olmuş gibi görünüyordu.
"Ne var?"
Ona cevap verme gereksinimi duymadı Chan. Sonuçta ne derse desin ya da ne yaparsa yapsın sürekli Minho tarafından ya tersleniyor ya da bir tarafı morarıyordu.
"Chan," diye neşe ile konuşan Hyeji, elini Chan'ın omzuna koymuş ve onun irkilerek kendisine dönmesine sebep olmuştu.
Ne işi vardı onun burada? Dileğini gerçekleştirmişti. Neden hala peşini bırakmamıştı ki?
Chan'ın bakışları Minho'ya dönerken Minho sanki en yakın arkadaşı ile karşılaşmış gibi büyük bir gülümseme ile Hyeji'ye bakıyordu. Belki de yalnızca o hayaleti tanıyordu ve onu da en yakın arkadaşı olarak görüyordu.
"Minho'nun seni hatırlamaması ne kadar da kötü." Hyeji sahte gözyaşlarını silerken Minho şaşkınca ikiliyi izliyordu. Chan'ın dediği her şey doğru muydu yani?
Karşısındaki çocuk sevgilisiydi. Bu yüzden kendisine dokunup konuşmaya duruyordu bu aptal. Bu okula önceden gelmişti ve bir savaşta öğretmenleri tarafından öldürülmüştü. Ah bir de Malefiz annesiydi.
"Ne istiyorsun," diye tısladı Chan. Her şey zaten onun yüzünden olmuştu. Gidip Bay Jung ile konuşsaydı, belki de Minho yanında olup her şeyi hatırlıyor olurdu.
"Neden bu kadar kabasın?" Dudaklarını büzdü Hyeji. Chan'ın arkasından çıkıp Minho'ya doğru ilerledi ve yatağa oturup arkadaşına kısa bir bakış attı. Bununla birlikte gergince dudağını dişleyen Minho bakışlarını ondan çekip Chan'a dikmişti.
Ondan korkuyor, diye geçirdi içinden Chan. Minho, Hyeji'den korkuyor muydu? Hayır olamaz, Minho'su hiçbir şeyden korkmazdı. Ah doğru, karşısındaki çocuk hiçbir şeyi hatırlamıyordu. Sanırım bu sebeple ne kadar güçlü olduğundan bir haberdi.
"Beni sana yardım eden bir arkadaşın gibi görmelisin artık Chan." Sonuçta onu asla yalnız bırakmayacaktı. Aslında daha çok Minho'yu yalnız bırakmayacaktı.
"Git buradan," diye homurdandı Chan elini iki yanına sallarken. Şu anlık onun saçma hikayelerini dinleyemezdi. Kendisini hatırlatması gereken bir sevgilisi vardı sonuçta.
"Chan!" Sinirle bağıran Hyeji ile yerinden sıçrayan Chan, onu ilk kez bu kadar sinirli görüyordu. "Neler yapabileceğimi bilmeden benimle böyle konuşman fazla komik."
Yüzünü buruşturdu Chan. "Madem bu kadar güçlüsün ne diye sadece benimle konuşuyor ve kendini güçlü olduğuna inandırarak tatmin etmeye çalışıyorsun?"
"Chan," diye homurdanan Minho, Chan'ın bakışlarını üzerine çekerken kafasını iki yanına sallayarak bunu yapmaması gerektiğini belirtti. Hyeji'nin gözü dönebilirdi ve Minho kesinlikle istemiyordu bunu.
"Gitmemi mi istiyorsun?" Hyeji, Minho'nun daha fazla konuşmasına izin vermeden araya girdiğinde Chan "Evet," diye bağırarak onu bir kez daha kovmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
House of Cards/ Stray Kids
أدب المراهقينMasallarda okuduğunuz ve filmlerde izlediğiniz kötü veya iyi fark etmeyen karakterlerin çocukları, aynı okula gitseydiler ne olurdu?