Seungmin elindeki içeceği koklayıp yüzünü buruştururken Hyunjin kaşlarını çatarak onu izliyordu. Aldığı içeceği içmek yerine ne diye koklayıp koklayıp duruyordu ki? Beğenmemiş miydi? İyi de bunu söylerdi. Farklı bir şey olmalıydı.
Hyunjin bardağını dudaklarına götürdüğü sırada Seungmin ondan önce davranarak bardağı almış ve "İçme," diye bağırarak Hyunjin'i ürkütmüştü. Bu kadar korkutucu olmak zorununda mıydı? Sevgilisinin bu kadar paranoyak olduğunu bilmiyordu oysa.
"Sorun ne Seungmin?" Kaşlarını çattı Hyunjin. Bir anda paranoyaklaşan Seungmin, burnuna pis kokular getiriyordu. Ah dur, yanında dans eden Jungwon'dan geliyor olmalıydı bu koku. En son ne zaman banyo yapmıştı bu aptal?
"Normal bir koku değil bu Hyunjin."
Hyunjin'in bardağını masaya bırakan Seungmin, kendi bardağındaki içeceği yanlarındaki bitkiye dökmüş ve bir anda solmaya başlayan bitki ile birlikte Hyunjin'e doğru dönmüştü. Hayır, bunlar her zaman içtikleri içkilerden değildi. Daha çok onları öldürmek için özel bir zehirle hazırlanmış içkilerdi.
"Bunlardan içen kim var? Gördün mü?"
Hyunjin gözlerini etrafında gezdirip derin bir nefes aldı. "Tek bunların olduğunu biliyorsun değil mi?" Ne kadar saçma bir soruydu bu. Şu an bu partide bulunan herkes, neredeyse herkes bu içkilerden içmişti. Bu parti kendilerini öldürmek için mi düzenlenmişti yani? Sonuçta partiye katılan herkes hazırlanan içeceklerden içerdi.
Seungmin'de aynı Hyunjin gibi etrafına bakındı. Hepsinin elinde birer bardak vardı ve tahminlerine göre birkaç kişi hiç içmemişti. Onları uyarıp zehri içenlere bir şey yapmaları gerekiyordu ve her şeyi Bay Jung'a anlatmaları gerekiyordu. Dur, partiye geleceğini söyleyen Bay Jung'da neredeydi şimdi?
"Seungmin," diye mırıldanan Hyunjin, sevgilisinin dikkatini çekerken dudağını dişlemeyi bir kenara bıraktı ve gözlerini bardağa dikti. "Bunu kim yaptı?"
"Partiyi düzenleyen?" Sorarcasına konuşan Seungmin'in gözleri Bayan Park'ı aradı. Bir anda ortadan kaybolan öğretmenleri her şeyi açıklıyordu.
Kendilerini öldürmeye çalışan o çok sevilen öğretmenleriydi.
•
"Mia," diye bağıran San, kızlar tuvaletinin kapısını tıklatmış ve burada olup olmadığına bakmıştı. Nereye kaybolmuştu bir anda? Birkaç saat önce Bayan Park ile konuşan Mia'nın ortadan kaybolması fazla garipti ona göre. Hem böyle partileri kaçırmazdı ki o.
Burada olmadığına karar vererek yürümeye başladığında gözlerini etrafında gezdirip nereye gitmiş olabileceğini düşünmeye başladı. Onu spor salonundan çıkarken görmemişti. Bu yüzden spor salonunun dışına bakmıyordu. Buralardaydı, buna emindi.
Koridorun sonundaki malzeme deposuna doğru ilerlerken duyduğu fısıltı sesleri ile birlikte kaşlarını çattı. Bu ses Mia'ya ait değildi fakat diğer herkesin parti de evlendiğine emindi. Kimseyi görmemişti koridorda şu ana kadar. Hatta lavaboya giden bile olmamıştı.
"Hyeji!" Arkasında duyduğu bağırış sesi ile birlikte irkilerek arkasına döndü ki, bu ses arkasından gelmek yerine tuvaletten geliyordu ve Minho'nun sesiydi. Oraya gidip gitmemek arasında kaldı. Minho yine Hyeji ile konuşuyor olmalıydı. Belki de onların yanına gitmeyip diğerlerine söyleyebilirdi sonradan.
Önüne dönüp yürümeye devam etti. Bu fısıltının kaynağını merak etmiş gibi görünüyordu. İçinden bir ses bunun kötü bir şey olduğunu söylese bile malzeme odasına gitmekten bir an olsun vazgeçmiyordu. Orada kimin olduğuna ve ne yaptığına bakıp merakını gidermesi gerekiyordu sonuçta.
Malzeme deposunun önüne gelip derin bir nefes aldı San. Aralık kapıyı hafifçe ittirip içeriyi görecek kadar yer açtı ve etrafına bakındı.
"Bayan Park," diye fısıldayan San, kaşlarını çatmış ve öğretmeninin tam olarak ne yaptığını anlamaya çalışmıştı. Neden garip şeyler fısıldayıp duruyordu ya da neden ters giden bir şey varmış gibiydi?
Fısıltılar artarken San, Bayan Park'ın yere düşmesi ile birlikte birkaç adım gerilerken "Başka birini daha bulmalıyım," diye mırıldanan turuncu saçlı hayalet ile karşılaşmıştı. O Jisung'un bahsettiği dilekleri yerine getiren hayalet değil miydi? Evet, oydu. İyi de Chan ve Minho'ya musallat olmamış mıydı o? Neden Bayan Park'ın yanındaydı?
Oluşmaya başlayan bedeninde gözlerini gezdiren Hyeji "Kahretsin," diye bağırdı. Bayan Park'ın hayat enerjisinin yeteceğini düşünerek okuldaki diğer herkesi öldürmek istemişti. Fakat şimdiyse yaptığı şeyden pişman olmuş gibi görünüyordu. Başka bir bedeni nereden bulacaktı şimdi?
Yüzünü sıvazlayarak kapıya doğru döndü Hyeji. "Minho," diye mırıldanan Hyeji, başka bir plan düşünüyormuş gibi görünüyordu. Zehirden içmeyen bir tek Minho vardı ve onun hayat enerjisinin kendisine yeteceğine emindi.
Elini gözlerinden çekip derin bir nefes alan Hyeji, kapıda kendisini izleyen San'ı gördüğünde kaşlarını çatarak ona baktı. En başından beri kendisini mi izliyordu? Hem neden parti de değildi bu aptal? Ah doğru ya, kesin yine Mia ile konuşmak için onu arıyordu.
"Hyeji," diye fısıldayan San, sertçe yutkunup birkaç adım daha geriledi. "Bayan Park?"
Yüzünü buruşturdu Hyeji. Bu aptalla birkaç defa Mia sayesinde konuşmuştu ve yine onun tarafından yakalanmıştı.
"San," diye aynı şekilde karşılık verdi Hyeji. Yüzüne büyük bir gülümseme yerleştirmiş ve baştan aşağı San'ı incelemişti.
Hiçbir şey olmamış gibi ayakta durduğuna göre zehirden içmemiş gibi görünüyordu. Belki de Minho'yu ikinci plana atıp önce San'ın bedenini ele geçirmesi gerekiyordu. Eh onunda hayat enerjisi kendisine yeterdi.
"Ne yapıyorsun?" Saçma bir soruda bulunan San ile birlikte ayağının altındaki öğretmene basmamaya özen göstererek ona doğru birkaç adım attı Hyeji.
San kocaman açılmış gözleri ile birlikte Hyeji'yi inceledi. O bir insana benziyordu. Bir zamanlar öldürülmüş bir insana. Bu yüzden ki bu kadar kinci olmuştu. İyi de bunun bu okula ve Chan ile Minho ile ne alakası vardı?
"Şimdi şöyle yapalım," diye neşe ile konuşan Hyeji, parmaklarını çıtlattı ve San'a doğru koşmadan önce tekrardan konuştu. "Sen hareket etme ve sessiz kal. Bende senin bedenini ele geçireyim."
Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
