üç

8.2K 494 81
                                    

Bölüm 3: Acımasız Abi

"Kadir şunları alsana eline

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

"Kadir şunları alsana eline."

Abisi elinde tuttuğu valizi ile bagajda duran bir ka tane poşeti gösterince yüzünde kendisine acıdığını belirten ifadesiyle yöneldi o tarafa. Ancak sonradan tek elinde kendi çantasının olduğunu bir anlık unuttuğunu fark etti. Hepsini alamazdı.

Çekingen bir tavırla sözüne "Abi..." diye girdi. Yürümek üzere harekete geçen adam durup omzunun üzerinden arkasını döndü ve asla düzelmeyen, çatık, kumral kaşları ile yerinde küçülen kardeşine itiraz istemeyen bakışlar attı. Daima böyle olmuştu. Babası asla Kadir'e bir şey yaptırmaz, çalıştırmazdı. Kısaca 'Ondan gelecek hayırda gözüm yok' diyiyordu. Ama Meriç öyle değildi. Sürekli Kadir'i çalıştırıp dururdu. Kadir kışın köyde iken gecenin bir yarısı onu uyandırıp kömürlükten bir torba odan doldurup getirmesini söylerdi. Soğuk ayazın hükmettiği, rüzgarın tenini bir kurşun gibi deldiği gecelerde. Onu sıcacık yer yatağından uyandırır ve eski pijamaları ile dışarı gönderirdi. Ama garip bir huyuda vardı abisinin. Eğer o gece soğuk yüzünden hastalanıp yatağa ateş içinde düşüyor olsaydı, ya iyileşmesi için köy dokturu Necmi Efendiye götürürdü ya da başından ayrılmaz. Çatılı kaşlarıyla "Çelimsiz velet.." diye iyileşene kadar onunla ilgilenirdi. Kadir bazenleri sırf abisinin sevgisini hissetmek için hasta olmaya bile çalışıyordu. Bir kere arkadaşları ona tebeşir tozu yemesini söyleyince bunu bile yapmıştı ve istediğinide almıştı. Abisi sabaha kadar sinirlide olsa onunla ilgilenmiş, duş aldırmıştı. Kadir o zamanlar kendi kendine derdi; 'demek benden nefret etmiyor, endişelenmese gelip benimle ilgilenmezdi, değil mi?' Aslında abisi onunla hiç ilgilenmiyordu. Sürekli kibirli bakışlar atar, babasının biricik oğlu olmanın gururunu yaşardı. Fakat ne olduysa o kolun kesildiği gün olmuştu.. kardeşine olan tavırları değişmişti..

Babası veya abisi, ona ne kadar kötü davranırsa davransın Kadir onlardan nefret edemiyordu. Kızıyordu ama bu anlık oluşan sinir krizleri hemen sönüp geçiyordu. Sonraki gün gözlerini rutubetli kilerin tavanına bakarak araladığında yine olmayan annesi ve olan babasının sevgisinin muhtaçlığı yüzünden hıçkıra hıçkıra ağlıyordu.

"Ne oldu yine? Abi diye başladın.." diye bıkkınca konuştu Meriç. Kardeşinin bu ağlak gibi bakan hallerini hiç sevmiyordu.

"Hepsini taşıyamam."

"Hayır, taşıyacaksın." dedi Meriç kararlı bakışlarla. Kadir titrek bir nefes verip bagajda duran elma dolu poşetleri aldı çantasıyla beraber. Ağır yükten şimdiden kolu ağrımaya başlamış, parmak boğumları beyazlamıştı.

Meriç yüzündeki memnun gülüşle kocaman tokiye doğru yürüdü. Babasının yeni eşinin arkası baya sağlamdı. Artık neden evlendiğini ise bilemiyordu. Ya sevdiği içindi ya da parası için..

Ne olursa olsun artık o eski, geri kafalı insanlarıyla meşhur olan köyden kurtulmuştu. Önemli olan buydu.

Kadir giden abisine öylece bakarken sonunda zoraki adımlarını kaldırdı ve yabancı olduğu bu çevrede hemen karşındaki devasa binaya girmek için yanıp tutuştu. Daha ne kadar böyle devam edecekti. Artık küçük bir çocukda değildi. Sırf abisi onunla ilgilensin diye tebeşir tozu yiyecek değildi ya?

Ağrıyan parmaklarını umursamadan yürüdü. Lakin bu kolunun kesildiği günkü acının yanında koca bir boşluktu. Otomatik bir kapının önüne geldiğinde yana doğru açılınca bütün dertleri buhar oldu. Bu kadar teknolojiyi bir arada görmek bünyesine fazla geliyordu. Kuvars mermerlerinden döşenmiş, parlak ışıklarla aydınlatılmış binada yürüdü ve bir kapının önüne geldi. Tek sorun şuyduki; kapı şifreliydi. Kadir bir kez daha cenabet gibi her şeyi yok ettiğini düşündü.

Telefonu olmadığı için çaresizce dolandı. Belki abisi merak eder diye bekledi ama gelen olmayınca elindeki çantaları bırakmak istedi ama yapmadı. Buraya daha yeni gelmişti ve abisinin dediği gibi kötü bir izlenim bırakmak istemiyordu. Yaklaşık 20 dakika sonra Yağız girdi. Burnu hafif kızarmış, siyah hareleri küçük ışıklarını belli ediyordu. İfadesiz yüzü karşısında öylece duvara yaslanmış, titreyen koluyla tuttuğu poşetleri ve çantasıyla bekleyen çocuğu görünce dağıldı. İlk önce kaşlarını çattı. Yağız yolun yarısında işi çıktığı için arkadaşının onları bırakmasını istemişti ama şimdi bu çocuk neden burada bekliyordu ki?

"Kadir?" dedi ismini doğrulamak istermiş gibi. Kumral genç hemen başını kaldırıp ona çatık kaşları ile bakan adama döndü.

"Sen burada ne yapıyorsun tek başına?" dedi genç adam ona doğru adımlarken. Çocuğun elindeki poşetlere tekrar baktı. Parmakları kıpkırmızıydı.

"Abim yukarı çıktıda.." dedi kumral genç ne diyeceğini bilemeyerek. Yağız çocuğun yanına vardığında eğilip elindeki poşetleri aldı hemen. Kadir özgürlüğe kavuşan avcunun terini ilk önce üstüne sildi. Sonra onu izleyen gözleri fark edince allaşan yanakları ile kafasını eğdi.

Yağız çocuğun kendisine bir süre daha baktıktan sonra derin bir nefes verip kapının şifresini girdi.

Kapıyı tutup "Gel içeri, hadi." dedi. Yağız bir an olsun düşündü. Bu çocuğa ne olmuştuda bu kadar çekingendi. Sadece elinden çantayı almasıyla beyaz teni kızıla boyanmıştı. Ve yaşından küçük gösteriyor olması, kumral saçları ve açık teniyle oldukça tatlı göründüğünü düşündü. Babasına hiç benzemiyordu.

Kadir bir eli boşta sallanırken içeri girdi. "Teşekkür ederim." diye mırıldandı. Yağız ona bakıp güldü. Şimdi siyah gözleri parlıyordu. "Ne demek, bundan sonra kardeşim sayılırsın."

Kumral gencin duyduğu laflar nedense içini ısıttı. Özelikle dudaklarından dökülen 'kardeşim' kelimesi çok hoşuna gitmişti. Belki burada gerçekten mutlu olabilirdi.

Sekizinci kata çıkıp kapıyı çaldıklarında bir süre beklediler. Kısa süre sonra içerden yürüme sesleri geldi ve güzel, kahve uzun saçlarıyla bir kız açıverdi. Aşırı asi duruyordu. Karşında duran abisini görünce dahada huysuz bir ifade takındı. Abisi fazla kuralcı olduğu için ona gıcık oluyordu. Ve ispiyoncu bir baş belasıydı.

Gözleri yanında duran minyon tip gence kayınca bir süre onu süzdü. Sonra yeni babasının dediği şeyleri hatırlayınca gözleri merakla kollarına indi. Üstünde uzun kollu ceket olduğu için kesik kolu tam belli olmuyordu ama sol kolu olduğunu anlamıştı. İç çekti öylece.

"Hoşgeldiniz.." dedi, Yağız Kadir'i sırtından destekleyerek önden girmesine izin verdi. O ara Elif'in "Harbiden kolu yokmuş." diye mırıldandığını duyunca uyarıcı bakışları ona döndü. Öndeki çocuğun gerilen sırtından anlamıştı onun duyduğunu.

"Eliif.." dedi uyaran bir tonda. "Ağzına sahip ol bir tanem sonra kalbini kırarım."

Kız ona çemkirerek baktıktan sonra "Aman be!" deyip odasına toz oldu. Abisini hiç çekmeyecekti. Yağız kafasını iki yana sallayarak önünde kaskatı kesilmiş kumrala döndü.

"Sen onun kusuruna bakma Kadir." dedi mahcup bir sesle. Ona nasıl yaklaşması gerektiğini kestiremiyordu.

"Yok sorun değil."

"İyi o zaman." deyip elindeki eşyaları yere bıraktı. "Sen benim odamda kalacaksın. Yatak geniş zaten, senlik bir sorun olur mu?"

"Yok, yok sizlik bir sorun yoksa benlik hiç yoktur.."

Kadir kısık sesi ile mırıldandığında Yağız ona sırıtarak bakmıştı. Cidden çok tatlı çocuktu. Belki hayatında daha yaşamaması gereken zamanlarda zorluk yaşayıp kolunu kaybetmişti. Ama her şeye rağmen bir şekilde buradaydı.

Kaybetmiş bir çocukluğu vardı..

çocuklukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin