otuz yedi

2.3K 154 22
                                    

Bölüm 37: Kıvırcık saçlı çocuk

1 hafta sonra

Aldığım çikolatayı bir kez ısırdım ve biraz daha paketini sıyırdım. Hala aklım o gün olanlarda kalmıştı. Eslem teyzenin o sesleri yanlış anlamasına imkan yoktu. Resmen ikimizi öpüşürken duymuştu. Ama gerçekten ne düşündüğünü kestiremiyordum. Anlasaydı büyük ihtimal beni evinde istemezdi. O zaman ne yapardım, bilemiyordum.

Bir haftadır sürekli bana garip garip bakıyordu. Belkide başka bir sebebi olabilirdi. Çünkü bakışlarının aksine gayet sevecen bir şekilde davranıyordu.

Sanırım anlamamıştı.

Eğer anlasaydı kesinlikle kötü olurdu. Benim babam önceden Eslem teyze ile evliydi. Bana ve abime yaptığı şeyler ortaya çıkınca ise hapse girmiş, ikisi boşanmıştı. Ve ben Eslem teyzenin oğlu ile birlikteydim. Yani hoş karşılanacağını zannetmiyordum.

Bitirdiğim çikolatayı kenarda duran çöpe attım ve üniversitenin bahçesinde yürümeye başladım. O ara kenarda, biraz uzak tarafta olan çam ağaçlarının dibinde dayak yiyen çocuğu görünce adımlarımı durdurdum.

Elinde çilekli süt vardı.

Hiç düşünmeden adımlarımı oraya yönlendirdim. O adamla Yağız arkadaş olduğuna göre belki bu çocuklada arkadaş olabilirdi. Merak ediyordum. Yanına yaklaştığım zaman adım seslerimi duymuş olacakki başını kaldırıp bana baktı. Ardından kaşları çatılır gibi oldu.

"Sen napıyon lan burada?" diye sordu direk atarlanarak.

"Seni merak ettim." dediğimde biraz daha yaklaştım yanına. En sonunda çaprazda duran çam ağacına yaslandım.

Bana bir süre baktıktan sonra "Sapık mısın sen?" dedi ciddi bir tonda.

Cidden aklına gelen ilk bu muydu?

"Dışardan bakarken sapık gibi mi duruyorum ben acaba?" dedim huysuzlanarak. Gözleriyle bir süre beni süzerken bende fırsat bilip ona baktım.

Kısa, kahve kıvırcık saçları ve kehribar gözleri vardı. Onun boyu benden bir kaç santim uzundu ve bana göre daha kalıplıydı.

"Ne bileyim.." dedi. "Çelimsiz, küçük bir şeysin işte"

Derin bir nefes verip önüme döndüm. En azından geçen haftaki gibi sövüp üstüme yürümüyordu. Zaten o gün kötü bir günü olduğu aşikardı.

"O seni döven adamı tanıyorum."

Kaşlarını kaldırıp "Haluk'u mu?" dediğinde onaylar gibi kafamı salladım. Sırf merakımdan soracaktım. Söylemek istemezse zaten bir daha konuşmazdım büyük ihtimalle. "Ne olduki aranızda?"

Sorduğum soruyla yerinde biraz hareketlenip doğruldu. "Anlatırım ama ilk önce o haysiyetsiz herifi nereden tanıdığını söyle." söylerken gözlerinden geçen acıyı görmüştüm.

"Şey.. Yağız diye," derken bir kaç saniye duraksadım. Yağız'dan habersiz kimseye söylemek istemiyordum. "...arkadaşım var. Daha geçen hafta o tanıştırmıştı."

"Sen o öküzler ile nasıl konuşuyorsun be?" dedi hayretle.
O öküze aşığım diyemedim. Onun yerine omuz silkip gözlerinin içine baktım. Oflayarak önüne döndü.

"Bak şimdi özet geçiyorum.." deyip elindeki çilekli sütü içti ve çöpe attı hızlıca "Biz şimdi aslında küçüklükten beri tanışıyoruz. Ama ben işte ortaokul zamanlarında falan yavaş yavaş buna garip duygular hissetmeye başladım. Liseye geçince fark ettim. Neyse siktir et buraları. Haluk küçükken yetimhaneden kaçmıştı, bizde zaten kendimize zor bakan bir aileyiz. Ama babam yinede onu almıştı yanımıza. Zaten arayıp soranda olmayınca bizimle kaldı."

Hararetli bir vaziyette anlatırken bazenlerini kollarını hareket ettiriyordu. Büyük bir dikkatle dinliyordum onu.

"Şerefsiz sözde benim abim, bana abilik falan taslıyor amına koyayım. Artık dayanamadım, ne bok olacaksa olsun dedim söyledim. Sonrada ebemizi gördük işte. Kafamı sikeyim." dedi başına vururken. Salağa bakar gibi bakıyordum şuan ona.

"Hatta bak, liseye daha yeni geçmiştik herhalde. Tabi o benden büyük ama olsun. Gitmiş kızın birine azmıştı sonra bunu 31 çekerken yakaladım. Sonra fırsat bu fırsat deyip yardım edeceğim ayağına onu ellemiştim. Birde bana ibne diyor pezevenk."

Tam ağzını açıp konuşmasına devam edecekken olduğum yerde doğruldum. Eğer böyle giderse daha derine inecek gibi duruyordu. Oraları duymasamda olurdu.

"Kantine gidip su alacam, susadımda." dedim kızararak, ben utanmıştım anasını satayım.

O da olduğu yerde doğrulduğu zaman bana bakıp "İsmin ne?" dedi.

"Kadir."

Başını onaylar gibi sallayıp "Bende Emre, unutayım deme bir daha sikseler söylemem, çok üşengeç bir insanım." dedi.

Daha demin anlatırken hiç üşenmemişti.

"Peki."

Binadan içeri girdiğimiz zaman flörtleşen çiftlere bakıp kantine ilerledim. Sıcak havayla boğulan ortama girdiğim zaman yüzümü buruşturdum. Ana baba günü gibiydi resmen. Emre'de arkamdan geldi.

"Oha ya.." dedim, herkes üst üste çıkmıştı.

Emre sıraya bi bakış atıp çemkirerek "Türkiye sınırına geldik sanki amına koyayım." dedi. "Şuna bak, mülteci pezevenkler."

Onu umursamayıp öğrencilerin arasına daldım. O da peşimde geliyordu.

"La siktirin gidin la!" önden Ankara'lı olduğunu belli edercesine bağıran bir çocuk milleti itip duruyordu. "Ellemeyin lan götüme."

Çocuğun biri gülüp "Senin götte la casa da casa haaaa." dediğinde Ankara'lı çocuk ona orta parmak çekti. Nasıl bir yerdi burası ya?

Emre'nin cennet vatanımızı dahil ederek yaptığı moral bozucu benzetmeler eşliğinde sonunda sıra bize gelmişti. Sağlam kolumu uzatıp abladan şu istediğim zaman parayı aldı. İkimiz beklerken birden arkadan yükselen bağrışma sesleri ile yerimden sektim. Bir kaç tane kız çığlık atarken ablanın bana uzattığı suyu tutuk bir hamleyle alıp arkamı döndüm.

"Vallahi sınıra geldik biz." dedi Emre sinirle homurdanarak.

Masaların olduğu yerde bir çocuk "Amına koyayım lan senin soysuz herif!" diye güçlü bir sesle bağırdı. Atarlanarak üstüne yürümeye çalışıyor ama bir kaç kişi onu tutuyordu. "Siz kim benim arkamdan iş çeviriyorsunuz ha?"

"Abi tamam bir sakin olun ya." dedi genci tutan kişi. Genç kendisini tutan çocuğa bakıp "De bas git sende." diye ittirdi. Bağırma sesleri dahada yükseldi.

Emre'nin koluna dokunup "Çıkalım biz bence." dedim. Bana bir bakış atıp dışarı yürümeye başlayınca peşinden gittim.

Derslerim vardı ve çalışmam gerekiyordu.

çocuklukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin