Maili attığımı görmesine rağmen sanki görmesi uzun sürmüş gibi bir kaç saniye beklemişti.
''İyi, şimdi o şartların onaylanmış bir şekilde, toplantı bitimine kadar elimde olacağına emin olun, çıkabilirsiniz.'' O doğrulmuş bir şekilde arkamda, ofisinden kibarca(!) beni kovarken gözlerimi devirdim. İnsan bir teşekkür ederdi sonuçta onu büyük bir dertten kurtarmıştım.
Görevim olmamasına rağmen sekreterine iş öğretiyor ve arkasını topluyordum. Ama suç bendeydi tabi niye karışıyorsam, bırak da çuvallasın öyle değil mi? Ama, işte bir sorun olursa eğer bu bana da yansırdı. Şu hali bile çekilmiyorken birde onun delirmiş halleriyle uğraşmak istemiyordum.
Ofisinden çıktığım gibi Alper beyi aradım ve onu son dakika gönderilen evrakları gözden geçirip onaylaması için ikna etmeye çalıştım. Normalde son anda gönderilen hiçbir şeyi yapmazdı. Yapması için Kaya beyin bizzat araması gerekiyordu ama tabi ki o böyle bir şey yapmaya kalkışmazdı bile. Bu yüzden mahcup bir şekilde onu ikna etmeye çalıştım ve sonunda bir öğle yemeği ısmarlamam şartıyla kabul etmişti.
Toplantı başladığında Kaya beyin her zamanki gibi sağ tarafına oturmuş toplantıyı takip ediyor ve notlar alıyordum. Anlaşma imzalanmıştı, ortak iş yapacağımız kişiler İtalyandı ve anlaşmayı imzalamak için gelen adam gerçekten de İtalyan erkeklerinin namının canlı kanıtı gibiydi.
Çeviri için gelen profesyonel çevirmen taraflar arasında iletişimi sağlıyordu. Aslında İtalyanca dahilinde altı dil biliyordum ve ana dilim gibi çevirebilirdim ama Kaya bey benim, onun gizli silahı olarak her toplantıya katılmamı isterdi. Olur da çevirmenimiz şirketin düşmanları tarafından satın alınıp çeviriyi yanlış yaparsa diye kulağım hep toplantıdaydı.
Buradaki üçüncü ayımda böyle bir şeyle karşılaşmıştım ve toplantının ortasında not defterime çevirmen yalan söylüyor yazıp patronuma göstermiştim. Zaten o da toplantının gidişatında yanlış bir şey olduğunu anladığı için bana inanmıştı. Çevirmeni odadan çıkartıp toplantının geri kalanında benim çevirmen olmamı sağlamıştı. O çevirmen adamı da bir daha hiç görmemiştim.
O gün bu gündür hiç bir toplantıyı kaçırma lüksüm yoktu biraz kendi bacağıma sıkmıştım sanırım. Ama o günden sonra ne kadar kötü davranırsa davransın bana güvendiğini biliyordum ve bu kendime olan güvenimi arttırıyordu. Bu şirkette işini her zaman doğru yapmalıydın çünkü Kaya beyin asla yanlışa tahammülü yoktur. Bu yüzden bu kadar zor ve stresli bir ortamda bir konuda bana güvenmesi çok hoşuma gitmişti. Gerçi ondan sonra görevim olmayan şeylerde de bana güvenmeye başlayınca işin tadı kaçtı.
Özellikle onun evine gittiğim o günden sonra her şey daha da zorlaştı ve bu beni içten içe kemirmeye başladı. Bir süre depresyonda kaldım ve buna rağmen her gün işe gelip bir de onun beni azarlamasını dinledim üstelik çoğu zamanda başkalarının yanında.
Sonra bir gün tek başıma sinir krizi geçirip sabaha kadar ağladıktan sonra bir karar verdim. Hiç kimse için ağlamayacaktım bir daha, kimsenin beni üzmesine izin vermeyecek ve her zaman kendime güvenecektim. Her şeyde en iyisi olacak ve beni işimi doğru yapamadım diye kızmasına izin vermeyecektim.
Ve gerçekten de dediklerimi yapmıştım. Daha çok çalışmıştım ama sadece iş için değil, moda dünyasını takip etmiş, kendimin tarz ve bakımlı bir versiyonunu yaratmıştım. Özel hayatıma vakit ayırmaya dikkat etmiş ve daha enerjik biri olmuştum. O günden sonra hiç ağlamamıştım ve hata da yapmamıştım. Yapamadığım tek şey ise beni azarlamasına engel olmak. Her şeyi doğru yapsam da her zaman kızacak küçük bir sebep bulabiliyordu o. Sanki bilerek yapıyordu!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELA PATRONUM (TAMAMLANDI)
RomansaSelin, iyi bir geleceği olması için hep çok çabalamıştı. En iyi üniversitelerin birinden mezun olmuş ve bir şirket patronunun asistanında isteyebileceği bütün özelliklere ulaşmıştı. O, gerçekten de uğraşıp didinen ve sırf işler yolunda gitsin diye h...