Ben geldim! Hala yaşıyorum ve sonunda yazabildim. Sizi çok özledim. İyi misiniz? Hayat nasıl gidiyor? Birazcık konuşalım. Yanıtlarınızı bekliyorum!
Benim anlatacak çok şeyim var, isterseniz uzun uzadıya anlatırım. Ama şimdi, iyi okumalar! Biraz paslanmışım ama bölümü umarım beğenirsiniz. Lütfen yorum yapın ^^ Sizi çok özledim çünkü. Umarım sizi mutlu eder bu bildirim. Ve her zaman mutlu olup mutlu etmeye devam edersiniz. Ben sizin için hep buradayım. Merak etmeyin. İyi ki varsınız. Sizi ve kitabı asla bırakmayı düşünmüyorum, düşünmedim de. Siz benim ailem gibisiniz.
Ve bölümü yazmaya beni teşvik eden şey,bağlantısını eklediğim şarkı oldu. Zihnimdeki Tom Riddle'ı uyandırdı, zaten yazarken de bu şarkıyı dinleyip ilham aldım. Sever misiniz sevmez misiniz bilemedim ama paylaşmak istedim! (Gözükmeyen varsa şarkı Exo-Monster)
-----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Tom'un bana yalan söylediğini inanmayı reddediyordum. Ona güvenmiştim, her zaman yanında olmuş ve desteklemiştim. Nasıl bu kadar acımasız olduğuna inanamıyordum ama ona inandığım için kendimi aptal gibi hissediyor, kendimi suçluyordum. Dışarıda kasvetli kış havası hakimdi, herkes artık eskisinden daha tedirgindi. Ölüm her yerde kol geziyordu. Hogwarts hiç olmadığı kadar karanlık ve tehlikeliydi.
O gece bir rüya gördüm. Bir labirentteydim. Var gücümle koşuyor, nefes almak için çabalıyordum. Kolay değildi, sanki oksijen yoktu. Bir şey beni boğuyordu. Sesim çıkmıyordu. Ne kadar bağırmaya çalışırsam çalışayım başaramıyordum. En sonunda het yer karardı. Etraf daha da soğudu. Artık het şey daha korkutucuydu. Kötülüğü hissediyordum. Yere düştüm. Şeytan tuzağı beni hızla boğmaya başlarken şeytani bir erkek dedi tiz bir kahkaha atarak konuştu
"Sonunda tuzağa düştün, Allison Lewis."Ter içerisinde uyandım. Hava hala karanlıklı, yağmur damlaları camı sertçe perçimliyordu. Havanın karanlık olmasınım sebebi sabah olmaması değil, her şeyin karanlık olmasıydı. Belli ki güneş bir süre bizim için doğmayacaktı.
Doğruldum. Kahvaltıya indim. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Jane yüzüme baktı, ama bir şey demeden yemeğine yöneldi. Eskisi kadar öfkeli değildi, ama hâlâ sertçe bakıyordu. Onunla aramın düzelmesini çok istiyordum. Şu an çok yalnızdım ve onun desteğine ihtiyacım vardı. Jane'in yanına gitmeye karar verdim. Tam yanına doğru ilerliyordum ki Lovegood bana seslendi. Ancak öyle gürültülü bir biçimdeydi ki bu, bütün herkes bize bakıyordu. Utançtan kıpkırmızı olduğumu hissediyordum. Evet ben Allison Lewis. Tom Riddle tarafından kandırıldım sonra ise terk edildim, şimdi de okulun en tuhaf kızı büyük salonun ortasında bana bağırıyor.
'Efendim, Pandora?'
Adını hatırladığım için o kadar sevinmişti ki bir an için ağlayacak sandım.
'Hımhımlar aşkına! Adımı hatırlıyorsun. Çok iyi birisin, Allison.'
'Sen daha iyi birisin.' diye cevapladım samimi olduğunu umduğum bir eşkilde, ancak belli ki Pandora bunu pek umursamıyor gibiydi.
'Uzun zamandır konuşamadık, nasıl gidiyor?'
'İyi' diye mırıldandım en inandırıcı olmayan ses tonumla. O sırada göz ucuyla Tom'un beni izlediğini hissedebiliyordum. Daha güçlü durmalıydım. 'Aslına bakarsan, oldukça iyiyim.' dedim çenemi oldukça sahte bir güçle havaya kaldırarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
V A R İ S
Fanfiction... Nefes alabilmek için hızlı hızlı soluyordum. Başım dönüyor, kalbim hızlı hızlı atıyordu ama nabzımın atışını duyamıyordum. Ellerim soğuktan morarmış gibiydi. Cenin pozisyonu aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım. Bütün bunlar, bana hayatta kalab...