"Sihirbazlar her zaman eğer bir kere Hogwarts'a bir kere gelirsen, bir daha ayrılmak istemezsin derlerdi. Bu, benim için böyle değil. Çünkü, 18 yaşına gelip mezun olursam özgür olacak ve kendi hayatımı yaşayacağım.
Bütün zorluklardan, okuldan uzak.
Fakat ne yazık ki daha o noktada değilim. Bu sene son senem. Ama geçen 2 ay sanki bana yıllar gibi geldi. Dönem başlamadan önce, okula karşı yüksek umutlarım vardı, okulun bana yeni şeyler katabileceğini düşünmüştüm ama daha fazla zorluktan başka bir şey katmadı.
Şimdi, neredeyse iki aydır okula gidiyorum ve umutlarım hızla tükendi.
Ilvermorny'de ablamla aynı okuldaydım. Bu sayede en azından insanların benim kim olduğuma dair fikri vardı, yalnız değildim. Ama şimdi, kendimi oldukça yalnız hissediyorum. Şimdi, sanki yokmuş gibiyim. Ilvermorny'den ayrılacağımı söylediğimde altı yıllık sınıf arkadaşlarım beni sanki hiç tanımamış gibi davranıp cephe almışlardı. Şimdi, tamamen yalnızdım. Jane ile tanıştım, gerçekten iyi bir kız. Ama tam olarak arkadaşlık kimseyle kuramadım.
Bu sıkıntılar beni Hogwarts'tan sonra ne yapmak istediğimi düşünmeye yönlendirdi.
Daily Prophet'de yazar olmayı çok istiyorum. Ama bugünlerde kadınlar oldukça zor iş buluyor. Eğer doğru işi bulamazsam dahi, Gringotts'taki kasamı dolduracak kadar para kazanabileceğim bir iş bulsam yeter de artar bile.."
Tam o sırada günlüğümü karalamayı bıraktım. Buradaki yalnızlığımı gidermek için günlük yazmaya başlamıştım. Değerli günlüğümü ders kitaplarımla birlikte çantama koydum. Son bir kez aynaya baktım.
Düz eteğim ve kravatım, kumral saçlarım ve mavi gözlerimle bir bütünmüş gibi duruyordu. Odamı terk ederek Büyük Salon'a kahvaltı yapmaya doğru yola koyuldum. Slytherin ortak salonundan çıkarken kapının önündeki kalabalık geçişimi zorlaştırsa da sonunda onlardan kurtulmayı başararak adımlarımı hızlandırdım. Orada duran öğrencilerse bana bakmıyordu bile. Burada görünmez olmaya artık alışmıştım. Bunları düşünemezdim şu an çünkü düşünecek daha önemli şeylerim vardı; gerçekten çok acıkmıştım.
Büyük Salon her zaman ki gibi boğucu ve kalabalıktı. Salondaki akustik şimdiden başımı ağrıtmıştı bile. Slytherin masasının kimsenin oturmadığı kuytudaki kısmına yöneldim ve oturdum. Masadaki çeşitli kahvaltılıklardan kendime bir tabak hazırlamaya koyuldum.
Gözlerim salonu taradı. Herkes arkadaşlarıyla gülüp eğleniyordu. Kendime bu konuda yardım edemezdim, bunu ben seçmiştim. Ama yine de içimdeki kıskançlığı hissedebiliyordum ve bu histen nefret ediyordum.
Birden, salonu yüksek bir ses doldurdu, herkesin ilgisini üzerine topladı.
"Bir bu eksikti" dedim kendi kendime gözlerimi bayarak.
Slytherin erkeklerinin hepsi sonsuz bir senkronizasyonla sanki askerlermiş gibi yürüyorlardı. Her biri popülerdi, ama bir tanesi bu grubu bir araya getirdiği için herkesin ilgisini ve övgüsünü üzerinde topluyordu.
Bu onları yöneten erkekti, merkezde, hepsinin önünde duruyordu.
Tom Riddle "takipçilerine" çobanlık yaparcasına Slytherin masasının ortasına yönlendirdi. Herkesin gözleri, tıpkı benim olduğu gibi onların üzerindeydi.
Aslında, çocukların Tom'a bu kadar sadık olmaları ve onu her yerde takip edip istediği her şeyi yapmaları muhteşemdi. Tom onların örnek aldığı kral ya da Tanrı tasviri gibiydi.
Tabii ki ona yapışmalarının sebebi onunla arkadaş olmak istemeleriydi. Fakat herkesin bildiği üzere Tom'ur hiç arkadaşı yoktu.
"İsabet olmuş" diye geçirdim içimden. Kim neden onunla arkadaş olmak ister ki? Aklımdan Tom'la aramda geçenler geçince bir sen içim ürperdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
V A R İ S
Fanfic... Nefes alabilmek için hızlı hızlı soluyordum. Başım dönüyor, kalbim hızlı hızlı atıyordu ama nabzımın atışını duyamıyordum. Ellerim soğuktan morarmış gibiydi. Cenin pozisyonu aldım ve kendimi toparlamaya çalıştım. Bütün bunlar, bana hayatta kalab...