H I M H I M L A R

7.5K 482 323
                                    

"Sana tekrar soruyorum, artık bana net bir şekilde yanıt ver"

Boğazını temizledi ve dikleşti. Tekrar gözlerime odaklandı ve o cümleyi söyledi;

"Eğer herhangi bir şey yolunda gitmezse, hayatını bana bağışlar mısın? Benim doğumum için, ölür müsün?"

Ayaklarım yerden kesildi, bir anda hissizleştim. Bu ne demekti? Onun için hayatımı bağışlamamı mı istiyordu? Bunu istiyor olamazdı, istememeliydi. Bu kadar gözü kararmış olamazdı.

"Ne diyorsun?" diye sorabildim sadece, kelimeler ağzımdan zorla çıkıyordu.

"Ne dediğimi duydun Allison. Bunun üzerine çok düşündüm."

Bir ağaca çıktı ve dalına oturdu. Daha sonra konuşmaya devam etti. Yaptığı her hareketi izliyordum, olduğum yere mıhlanmış gibiydim.

"Odanın yerini bildiğini bana söyledikten sonra..."

"Öyle bir şey söylemedim!"

Sanki hiçbir şey dememişim gibi devam etti.

"Sen bunu söyledikten sonra.." Özellikle üzerine bastırıyordu, ben de uğraşmamaya karar verdim.

"Ben de düşündüm. Aklıma, o aklını kaçırmış kehanet 'profesörünün' dersinde söylediklerini.. Birinizin doğumu diğerinin ölümü olacak. Biriniz yükselirken diğeriniz kaybolacaksınız.. Sence de çok açık değil mi?"

Hala anlamıyordum. Cevap veremiyordum, vermek de istemiyordum zaten.

"Bu senin kaderin. Hayatını bana feda etmen"
Birden konuya döndüm, eski gücüme az da olsa kavuştum.

"Sen ne saçmalıyorsun? Değil senin için, kimse için canımı feda etmem. Senin hedeflerin, sahip olmak istediklerin ne bilmiyorum ama, her neyse bunu tek başına yap, bunlara tek başına sahip ol.Kendine kurbanlar aramayı kes."

"Kendime kurban aramıyorum." dedi son derece soğukkanlı bir sesle.

"Yol arkadaşı demek daha hoş geliyor kulağa." Güldü, ama gülümsemesi o kadar zalimceydi ki, içimi bir korku kapladı.

"Delirmişsin sen" dedim aynı zamanda Tom'u süzerek.

"Sahip olduğun ve olmak istediklerin senin için her şeyden daha değerli."

"Belki de öyledir. Unutma, bu dünyada güç vardır sadece, ve onu elde edemeyen zayıflar."

Daha fazla konuşmak istemiyordum. Oradan koşmak, ve bu yaşadıklarımın sadece bir kabus olmasını istiyordum. En sonunda olduğum yerden hareket ettim ve yasak ormandan uzaklaşmak üzere yürümeye başladım.

"Burada ne benim ne de senin söylediklerini unutma" diye seslendi.

Koşar adımlarla uzaklaştım, şatonun kapısından girdiğim an rahatladım. O sırada gümüş gözlü, sarı saçlı bir kız çıktı karşıma. Son derece tuhaf olsa da onu seviyor sayılabilirdim. Ama burada olması benim adıma kötü bir şeydi. İki saat burada beni tutacağına emindim.

"Merhaba Allison!"

Görmemesini umarken bütün okulu inletecek bir sesle bana 'seslendi'. Ben de döndüm ve zoraki gülümsedim.

"Merhaba"

"Ben Pandora. Pandora Lovegood. Tanıyorsun beni değil mi?"

Yüzü düşmüştü. Sanki onu tanımamam onu çok üzermiş gibi duruyordu.

"Tabii ki tanıyorum Pandora. Sadece yorgunum biraz, iyi geceler" dedim. Kaçmak için tek fırsatımın bu olduğunu biliyordum. Tam ortak salona doğru yürüyordum ki ayağıma bir şey çarptı. Sendeledim, daha sonra bir baktım ki ayağımın dibinde küçük, insana benzeyen yaratıklar vardı. Çığlık atmamak için kendimi zor tuttum, şu an dışarıda olmam bile zaten çok riskiliyken, çığlık atmak yapmam gereken en son şeydi. Başta gördüğüm şeye inanamadım, çok yorulduğuma ikna etmeye çalıştım kendimi. Bunlar okulun koridorunda ne yapıyordu?

"Çok garip şeyler görüyorum, deliriyorum galiba" diye mırıldandım kendi kendime.

"Hayır delirmiyorsun, çünkü onları ben de görüyorum"

"O zaman kesinlikle deliriyorum"

Gülümsedi. Ağzımdan kaçmıştı, alınmadığını umdum içimden. Resmen kıza deli demiştim, gerçi öyle olmadığı da söylenemezdi ya, neyse konumuz bu değildi. Her ne kadar konuşmayı pek sevmesem de iyi kalpli bir kızdı ve kırmayı kesinlikle istemezdim.

"Hımhımlar"

"Neler?"

"Hımhımlar. Genelde ökseotunun içinde yaşarlar. Benim eşyalarımı çok çalıyorlar. Sanırım seninle o kadar samimi değiller henüz"

Gülümsedi, ben de aynı şekilde karşılık verdim.

"Sanırım biraz ilgilisin bu tür yaratıklara?"

"Evet. Seviyorum onları. Beni oyalıyorlar, kimse beni anlamazken onlar anlıyor"

Birden yüzünde, onda hiç rastlamadığım bir şey gördüm; hüzün. Bu beni de hüzünlendirdi.

"En azından seni anlayan bir şey bulmuşsun, ben hala bulamadım" dedim gülümsemeye çalışarak.

"Evet, sanırım şanslıyım"

Pek fazla konuşmak istemediğini fark ettim, zaten bende yorgundum.

"Eğer müsait olursan, bu şeytanlar hakkında bildiklerini öğrenmek isterim, en azından tedbirli olurum"

Gözleri parladı, yüzüne sıcacık bir gülümseme yayıldı.

"Tabii ki. Memnuniyetle"

"O zaman görüşürüz" dedim ve oradan uzaklaştım. En sonunda ortak salonun kapısına geldim. İçeri girdim ve kendimi uzun bir uykunun içinde buldum.

Sabah, güneş ışığının gözümün içine girmek için uğraşmasıyla uyandım ve gözlerimi aralayarak güneşin gözlerime hücum etmesine izin verdim. Saat yediydi. Hazırlanıp kahvaltıya inmem gerekiyordu. Bugün sadece iki ders vardı, böylece ben de kafamı dinleyebilirdim.

Büyük salona indim. Kahvaltı için çok az yulaf ve kızarmış ekmek aldım. Onları ağır ağır yerken Slytherin masasında neredeyse kimsenin olmadığını fark ettim. Tom da yoktu.
Canım sıkıldı, pek aç da değildim zaten. Ders bitkibilimdi. Doğruldum ve seraya doğru yol aldım.

Seraya ulaştığımda, aşırı derecede yorulmuştum. Seraya girdiğimde neredeyse herkesin orada olduğunu fark ettim.

Gözlerimle Tom'un yeşil gözlerini aradım ama bulamadım, Tom yine yoktu. Derse gelmemişti.
Profesör içeri girdi, derse başladı. Ama benim aklım hala Tom'daydı. Neden gelmediğini anlamıyordum. Odayı araştırdığını biliyordum, ama Tom öğretmenlerin gözünde aşırı derecede çalışkan bir öğrenciydi ve böyle devamsızlık yapması son derece ilginç geliyordu. Zaten iznimiz de yoktu. Ders bitti, hiçbir şey dinlememiştim, ne mutlu ki herhangi bir uygulama yapmamıştık, böylece bir eşe ihtiyacım olmamıştı. Çünkü Jane de yoktu, ailesiyle özel bir işi olduğunu söyleyip bir kaç günlüğüne okuldan izin alıp gitmişti.

Eşyalarımı toplayıp serayı hızlı adımlarla terk ettim. Kendi kafam dahi ağır geliyordu, bir an önce uyumak, dinlenmek istiyordum. Herkes güzel havayı değerlendirmek için bahçeye çıkıyor, bana sanki deliymişimcesine bakıyorlardı. Hiçbirine aldırmadan ortak salona yöneldim. Kapıya geldim, "Yılan Dilli' dedim ve kapı ağır ağır açıldı, içeri girdim ve direkt yatakhaneye çıkarak kendimi yatağa atacaktım ki yine yastığıma iliştirilmiş bir not buldum. Tom'dan olduğuna emindim.

"Ne çok alıştı not yazmaya bu da" dedim içimden, notu aldım, ona hala çok kızgındım, okumamaya karar verdim.

Fakat daha sonra içim içimi yedi, ve merakıma yenilerek notu açtım, ve okuduğum şeye inanamadım:

"Allison;
Sen, sahip olduğum & sahip olmak istediğim her şeyden daha değerlisin..
-Tom"

V A R İ SHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin