-46-

91 8 0
                                    


-46-




"İtalyanca mı konuştun?"

"Hayır." dedim Hoseok'un sorduğu saçma soruya vurgu yaparak, taksinin kapısını kapatıp elimize aldığımız valizlerle zar zor yürümeye başladığımızda göz devirip su birikintisinin üstünden atladı. "Dostum, aksanını takip etmekte cidden zorlanıyorum."

Onun gibi su birikintisinin üstünden atlamaya çalıştığımda ne yazık ki başarısız olup tam popomun üstüne düştüm ve sadece düşmekle de kalmayıp iliklerine kadar hissedeceğim şekilde ıslandım, harika...

Cadılar bayramı dolayısı ile etrafımızdan geçen kostümlü kişiler önce Hoseok'un kahkahasını duyup kafalarını ondan tarafa çeviriyor ardından yeri boylamış bana bakıyorlardı, Hoseok'un uzattığı elini tutup desteğiyle kalktıktan sonra ıslandığından dolayı üstüme yapışan pantolonumdan rahatsızlık duydum. "Cidden Tae, kendi kendine yeni bir dil geliştirmiş gibisin, bazen dediklerini anlamakta güçlük çektiğim oluyor."

Ceketimin fermuarını çekip valizimi tekrar elime aldıktan sonra Hoseok'un koluna girdim ve yürümeye başladık. "Hoseok tam beş gündür Jungkook'u görmüyorum, koca bir su birikintisinin içine gömüldüm ve inan senin beni anlamakta zorlandığın aksanım düşüneceğim son şeyler arasında bile değil."

Keyifli bir şekilde adımlarını hızlandırırken kafeye giderek yaklaşmamızla moralim yerine gelmeye başladı, Hoseok şehir dışında yaşayan ailesine Yugyeom'dan bahsetmek için yanlarına gitmek istemiş ve benim de onunla gitmem için fazlasıyla ısrarcı davranıp neredeyse ayaklarıma kapanacak seviyeye gelmişti, ben de onu kırmak istememiştim, ailesi çok sıcak kanlı insanlardı, gayet hoş ve tatlı karşılamışlardı beni, tek sorun; Jungkook'u bu beş günlük süreç içerisinde uykularım kaçacak kadar çok özlemiş olmamdı.

Düşmemden dolayı arka tarafım hafif sızlarken Hoseok yanımızdan geçen Freddie Mercury kılıklı birine gülümseyerek baktı, tekrar bana döndüğünde yüzündeki sırıtış hala duruyordu. "Jungkook seni anlamakta zorlanmıyor mu hiç?"

Kafenin önünde durduğumuzda heyecanla derin bir nefes aldım, Jungkook'u günler sonra görecek olmanın heyecanını yaşıyordum, kafenin camından bakıp içeriye göz attığımda etrafta koşuşturan çocukları gördüm, cadılar bayramı her zaman yoğun geçerdi, Hoseok kafenin girişinde duran devasa boyuttaki iskelete sarıldı. "Her sene şu iskeleti koymasak olmuyor sanki, Kev'in bu iskeletle kesin bir özel bağı olduğunu düşünüyorum."

Omuzlarımı silkip "Hadi" diyerek kafenin içerisini işaret ettim, sabırsızlığıma karşı kıkırdayıp önüme geçip kafenin kapısını açtı ve ben de arkasından içeriye girdim, kafenin içi cadılar bayramı temasına uygun olacak şekilde dekore edilmişti, fazla özenildiği belliydi, burada olup süslemelere yardım etmek isterdim, Kev bizi fark ettiğinde Hoseok ile aynı anda kahkaha atmadan duramadık, çünkü bence kendi kişiliğini yansıtan birini seçmişti kostüm konusunda, gelip önümüzde durduğunda Hoseok elini havaya kaldırıp salladı. "Selam Bay Yengeç."

Gülmekten konuşamayacağımı fark edince hızla yanlarından ayrılıp peşimden sürüklediğim valizimle birlikte mutfaktan içeriye girip etrafıma bakındım, Tessa ile göz göze geldiğimizde sevinçle bir çığlık atıp koşar adımlarla önümde durdu ve bana sımsıkı sarıldı, yüzündeki mavi boyaya ve kafasındaki sarı peruğa baktığımda bir tahmin yürütmüştüm, beyaz elbisesinin askılarını düzeltirken bir kaç adım geriledi. "Tanrım iyi ki geldiniz, Kev ile burada kafayı yemek üzereydim."

Jungkook'u hâlâ görememiş olmamdan dolayı mideme ufak bir kramp girerken telaşımı yüz ifademden seçmiş olmalı ki elini omzuma atıp sıvazladı. "Jungkook kurabiye için malzeme almaya gitti, kuru kafa şeklindeki kurabiyelerimiz çok beğenildi ve bir saat kadar önce bitti, yenilerini yapmamız için malzemeye ihtiyacımız var."

𝘽𝙚𝙨𝙩 𝙁𝙧𝙞𝙚𝙣𝙙 𝙊𝙧 𝙏𝙧𝙪𝙚 𝙇𝙤𝙫𝙚? ASKIDA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin