-14-

130 16 2
                                    

-14-







Çilek jöleli turtayı vitrine yerleştirirken Hoseok orta kısımlarda duran masaya siparişini bıraktıktan sonra dibimde bitti, vitrinin cam kapağını geri kapatıp ona döndüm, bugün diğer günlere göre yüzü daha bir asıktı ve oldukça düşünceli görünüyordu. "Hey molaya çıktığımızda dertleşmek ister misin? Buna ihtiyacın var gibi duruyor."

Kafenin giriş kapısına gözünü diktiğinde neden böyle olduğuyla ilgili az çok tahmin yürütebilmiştim. "Yugyeom'u görmek için mi bekliyorsun?"

Gözlerini kapıdan ayırmadan yavaşça kafasını salladı. "Hiç sorma Tae, Jungkook'un doğum günü kutlamasından bir gün sonraydı, hatırlarsın ki sen de gelmemiştin, Yugyeom geldi..."

Bir anda durup yüzü kırmızıya boyanınca endişeyle dürttüm onu. "Eee, niye kal geldi Hoseok, anlatsana devamını."

Aslında devamını anlatmak istemiyor gibi değil de anlatacağı bir şeyden utanıyor gibiydi.

Kem küm edip beraber aynı anda tezgahın arkasına yürümeye başladığımızda devam etti. "Umm, ehm ş-şey biz arkadaki tuvaletlerin oraya gittik ve bilirsin...."

Bu sefer devam edememesinin sebebi ben oldum, Tanrım en sonunda aralarında bir şeyler gerçekleşebilmişti, bunu kesinlikle kutlamalıydık.

"İlerleme kaydetmişsiniz bakıyorum Hoseokie, ama bana hangi kabinde yaptığınızı söyle de bir daha orayı kullanmayayım, yakın arkadaşımla sevgilisinin seviştiği tuvalet kabininde bulunmak biraz garip hissettirir açıkcası."

Tessa yanımıza yaklaşıp muhabbetimize dahil olurken Hoseok kolumu cimcikledi. "Bütün kafeye yayın yap istersen Taehyung, eline megafon vereyeyim mi, herkese duyuramamışsındır!"

Sinirle göz devirdiğimde patronumuz Kev'in delici bakışları altında sanki iş yapıyormuş gibi görünmek için elimize bez alıp tezgahta ileri geri hareket ettirdik. "Aramızda senin fesat düşüncelerindeki gibi şeyler olmadı aptal! Y-yani biraz öpüştük tabi a-ama sonra onun telefonuna mesaj geldi, kız kardeşinden olduğunu söyledi ve sonra kız kardeşinin çok inatçı biri olduğunu bu yüzden eğer hemen çocukları okuldan almaya gitmezse ısrarla aramaya devam edebileceğini söyleyip çekip gitti, o zamandan beri gelmiyor buraya, sanırım sadece hevestim."

Benden önce Tessa davranıp Hoseok'un kolunu sıvazladı. "Hey bakın ne diyeceğim mola saatimiz geldi zaten, Kev'e gidip yemek yiyeceğimizi söyleyelim sonra çıktığımızda bir yerde oturup dingin bir kafayla konuşuruz."

İkimiz de Hoseok'un gözlerinin dolduğunu fark ettiğimizde Tessa onun kolundan çekip kendine yaklaştırdı ve saçlarını karıştırdı, "Hemen sulu göz moduna geçme Hoseok, soğuk kanlı ol ve olumlu düşün her zaman, evrene pozitif enerji yay tatlım."

Hoseok Tessa'nın karıştırırken bozduğu saçlarını düzeltmek için ellerini saçlarına daldırdı. "Tessa sende meditasyona başladığından beri tutturmuşsun bir pozitif enerji yayalım, yok herkese gülümseyelim falan. Kusura bakma ama herkese gülümseyemem ben, ağzım yorulur bir kere."

Sohbetin giderek saçma yerlere kayıp mola vaktimizden zarar ettiğimiz kafama dank ettiğinde ikisinin de kolundan çekiştirip hafif korkarak Kev'in yanına doğru ilerledim. "Öğlen yemeği molamızı kullanabilir miyiz?"

Kev söylene söylene kullanabileceğimize dair başını olumlu anlamda salladığında bellerimize bağladığımız önlükleri iplerini çözerek çıkardık ve askılığa astıktan sonra tek sıra halinde ilerleyip kafeden çıktık, daha sonra kafeden acele bir şekilde çıkacağız diye ceketlerimizi almadığımızı ve bu yüzden donma ihtimalimizin olduğunu fark edince geri girip onları da aldık ve Kev'in sıra dışı küfürleri eşliğinde kafeyi terk ettik.

Aklım zaten Jungkook yüzünden karman çorman olduğundan bir de Hoseok'a yardımcı olmaya çalışmak adına onun moralini yükseltme amacıyla bir şeyler düşünmeye başlayınca düşüncelerim arasında kavga çıkmıştı, düşüncelerimin arasındaki iç savaşın bir an önce bitmesini dilerken onların uzun bacakları sayesinde attıkları büyük adımlara yetişmeye çalışıyordum.

Nedense bu görüntü aklıma Jungkook'un ben kaldırımdayken üstüme montunu fırlattıktan sonra önden gitmeye başlaması ve benim de onu takip edip büyük adımlarına yetişmeye çalışmam gelmişti, çok çabalıyor olmama rağmen bir türlü Jungkook'u aklımdan def edemediğimde sessizce bir küfür savurup ucuz yemek yerlerinin olduğu bir sokağa giriş yaptık, genellikle uğrak mekanımız olan yere gitmek için adımlarımızı oraya yönlendirdiğimizde sokağın kaldırımlarından birine oturmuş ve büyük su bidonunun üstünde eliyle ritim tutarak şarkı söyleyen kişiyi görmemle afallayıp kaldım.

Bu da neydi böyle?

Hoseok ve Tessa'da aynı benim gibi şoka uğrayıp Jungkook'a doğru ilerlediklerinde önünde on kişilik kadar bir kalabalık toplanmış alkışlarıyla eşlik ediyordu, Jungkook beni fark ettiğinde şarkıyı söylemeyi kesip sanki çok normal bir şekilde karşılaşmışız gibi el salladı. "K-Kook ne yapıyorsun!?"

Önündeki ters çevrilmiş şapkanın içinde duran bir miktar paraya baktım. "Ne yapıyor gibi duruyorum Tae?Akşama senin için çok güzel bir yemek hazırlamak istiyorum, ne yazık ki cüzdanım pek müsait değildi, eh bu yüzden bir gün içerisinde pratik şekilde para kazanabileceğim bir yol olarak aklıma sokak çalgıcılığı geldi, sesim güzel olunca da değerlendirmek istedim doğrusu."

Hoseok ve Tessa aynı anda ıslık çalıp ikimize de imalı imalı bakıp muzipçe sırıttıklarında tam önünde durup eğildim ve destek almak için su bidonuna tutundum. "Jungkook benden isteseydin verirdim, hem ayrıca benim için yemek hazırlamana gerek yok, hava soğuk ve bütün gün burada böyle çalmaya devam edersen üşütebilirsin."

Onu düşünüyor olmam hoşuna gitmiş olmalı ki gülümseyip su bidonunun üzerinde duran elimin üstüne elini koydu. "Hayır Taehyung sen ne dersen de o yemeği senin için hazırlayacağım, bu konunun açılmasını emin ol senden çok ben de istemiyorum, ama bilmelisin ki sana yemek hazırlamak için gidip bir zamanlar başka şekillerde kazandığım parayı kullanmak istemedim, o paraların hepsini bir derneğe bağışladıktan sonra gelip bu kaldırıma oturdum ve beraber yiyeceğimiz akşam yemeği için çalıp şarkı söylemeye başladım."

Diyebileceğim tek şey... Aslında diyebileceğim bir şeyde yoktu, bu yaptığının karşılığı olarak ne dersem diyeyim az kalırdı, az bile değil hiç kalırdı.

Belki şu an hala anın şokundan dolayı duygularımı belli edemiyordum ama birinin benim için - hem de bu kişi Jungkook'du - böyle bir şey yapmış olması kendimi daha önce hiç hissetmediğim kadar özel hissetmemi sağlamıştı, Jungkook'un önünde oluşmuş kalabalık dağılmaya başladığında biraz da olsa rahatladığımı umarak su bidonunun üzerinde Jungkook'un elinin altında duran elimi çekip uzaklaştım ve kaldırımda onun yanına oturdum, teşekkür etmeyi düşünsem de banal ve yetersiz kalırdı şu durumda.

Soğuk havanın altında uzayıp giden sıcak bakışmamızı bölen Hoseok'un sesi oldu. "Bakın ne diyeceğim, inanın bu birbirinizi yemek ister gibi olan bakışmalarınızı burada trafik lambası gibi dikilip izlemeye devam etmeyi çok isterdim ama donan götüm bunu pek istemiyor gibi, biz Tessa ile hamburger gömmeye gidiyoruz, olurda sevişmeye kalkarsanız bir yerden yorgan bulup üstünüze atarız."

Tessa ve Hoseok soğuk havayı kahkahaları ile ısıtıp yanımızdan uzaklaştıklarında kafamı Jungkook'un omzuna yaslayıp mırıldandım. "Sanırım buna hiçbir zaman alışamayacağım."

Su bidonunun üstünde kısa kısa ritimler tutmaya devam etti. "Neye hiç alışamayacaksın?"

Kafamı omzundan kaldırıp salak ayağına yatan sokak çalgıcılığına soyunmuş Jungkook'a baktım. "Neye olabilir sence, en yakın arkadaşımla Hoseok'un yaptığı tarzda yakıştırmaların içinde bulunmaya hiç alışamayacağım sanırım, bu sana da garip hissettirmiyor mu?"

Bakışları gözlerimden aşağıya doğru dudaklarıma kayarken "Hissettirmiyor." diye fısıldadı.

"Peki neden?" diye sordum onun dudaklarımda olan bakışları yüzünden konsantremi kaybederken, dudaklarıma yaklaşırken cevap verdi.

"Seninle öyle bir yakıştırmanın içinde bulunmak vanilya kokusunu burnunun dibinde hissetmek kadar güzel çünkü."

𝘽𝙚𝙨𝙩 𝙁𝙧𝙞𝙚𝙣𝙙 𝙊𝙧 𝙏𝙧𝙪𝙚 𝙇𝙤𝙫𝙚? ASKIDA!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin