24. SAVAŞÇI

1K 54 1
                                    










+269*** **: Kendi ellerinle kurduğun duvarların yavaş yavaş yıkıldığını göreceksin. Fakat, tek bir çatırdama sesi bile duymayacaksın.

***


Kalbim artık sıkışıyordu. Kalbim artık dayanmak istemiyordu. Bahşedilmiş hayatı sonuna kadar yaşamak isteyen tarafım, kendini asmak isteyen tarafıma gün geçtikçe yenik düşüyordu. Onur kırıcı olan ne, biliyor musun? Ben ölüme kollarımı açarak gitmek istiyordum. Ben ölüme kanatlarım kırılmış, kırmızı boynuzlarımdan gözüme doğru akan kanla gitmek istiyordum. Cehennemin ateşinde değil, kendi ateşimde yanmak istiyordum. Kendi cezamı kendim vermek, sonra ise o cezadan ardıma bile bakmadan kaçmak istiyordum.
  Hevesim tükeniyor, yaşamak istemiyorum. Bir şeyler hedefleyip her seferinde hayal kırıklığı yaşamak istemiyorum, anla artık.
Ben bu düzene ayak uyduramıyorum, anla artık. Eğer gerçekten oradaysan...  Lütfen, duy sesimi, anla artık. Ben bana verdiğin hayatı bu kadar onursuz şekilde bitirmek istemiyorum... Gör beni, anla beni, duy sesimi... Artık bu insanlar duvar haline gelip, üzerime yığılıyorlar ve ben... Onları üzerimden kaldırabilecek gücü kendimde bulsam da... İstemiyorum artık..  Yenilgilerden, zaferlerden, birilerine bir şeyler kanıtlama çabasından, bir şeylerin yanlış anlaşılma korkusundan, insanların düşüncelerinden bıktım. Hayır, ben insanlardan bıktım...



***



Okuduğum paragrafta kendimi bulmuştum. Bu paragrafta bir şeylerimi bırakmıştım... Zaten ben kendimi bulduğum her şeye kendimden bir parça bırakmaktan zevk duymaz mıyım?

Şimdi, Alide kendimden bir iz bırakıyorum. Kendimden bir özgürlük bırakıyordum gün geçtikçe.

Saniyeler dakikalara geçtikçe, Ali asla bulamadığı özgürlüğü bende, ben ise asla tadamadığım ve göremediğim gülümsememe onda doyuyorudum.
Alide kendime benzettiğim tek tarafımı görüntü olarak görürken, şimdi onda kendimden binlerce şey bırakıyordum.
Hayır, ona özgürlüğü bırakıyordum.
"Alin, burayı ne zaman buldun?!" Diyerek, heyecanla uçurumun kenarına adımlayan Ali'nin arkasından temkinli adımlarla yürüyordum. Ben, kendimde bulamadığım o gülümsemeye içimdeki gülümsemeyle yürüyordum.
"Harika, değil mi?" Dedim onun gibi uçurumun kenarına oturarak, fakat, ben ayaklarımı aşağı sarkıttığımda o zaman rahatlamış gibi hissettim.

Şimdi, şu anda olan her şeyi es geçip, kendimi ayaklarımın metrelerce altında, kendini hırçınca kayalara çarpan denize iki kolumu açarak bırakmak istedim, ama yine bastırdım bu isteğimi. Yine erteledim, yine yapacaklarım aklıma geldi.
Ölümü erteledim.
Hayır, ben kendimi erteledim. Kendime geç kalmaya devam ettim, kendimi boş vermeye devam ettim. Ve bu yaptığım için içimdeki karanlık bana saditstçe kahkaha attı.
Kendimi geciktirmem ona zevk veriyordu.
Kendimi geciktirmek bana zarar veriyordu.

BELKİ DEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin