Tam olarak hayal ettiğim gibi olan mekana gururlu gözlerle baktım. Tasarımın canlısı taslağından katbekat mükemmel ve göz kamaştırıcı olmuştu.
Tavandan sallanan neon ledler, 14 gününe kadar büyüyen ay avizeler, tam ortada duran renkli ışıklandırma sistemi ile tavan mükemmelliğini konuştururken, gözlerimi bu sefer tam karşıda duran sahneye indirdim.
Konser sahnesi kadar büyük, geniş, tüm imkanları karşılayan. Tam üst yerinde DJ için harika bir mekanizma.
Sahnenin tam karşısında kurulmuş puflar, minderler, genç işi oyunlar meydan okuyan cinstendi.
Sol duvar boyunca localar, koltuklar bar havası katsa da, genç havasını koruyan mekan gerçekten dudak uçuklatacak kadar heves uyandırıcıydı.
Mekanda yalnızdım. Saat 20:45 civarları olmalıydı.
Her şey yerleştirildikten sonra tüm çalışanları göndermiş, localardan birinde oturup, içkimi yudumluyordum.
Tebrik şarabı!Kapının açılmasından, içeri birinin girdiğini adım seslerinden anladığımda, silahımın varlığıyla sakin duruşumu bozmadım.
Her tarafı ışıklandıran, renkli loş ışıklar yüzüme vuruyor, eserimin harikalığını konuşturuyordu.
"Alin, burada mısın?" Diyerek gelen tanıdık sesle dudaklarımı dişledim.
Ben Emreyi tamamen unutmuştum...
"Buradayım."Dediğimde bana doğru yaklaşan adım seslerinden sonra Emrenin yüzü bakış açıma girdi.
"Wow!" Diyip bir kaç saniye etrafı süzdükten sonra bakışlarını bana çevirdi.
"Demek bunun için mesajlara cevap vermiyorsun." Dediğinde:
"Otursana." Diyerek, dörtgen şeklinde koltuğun yan tarafını gösterdim ve yan taraftaki kumandayı alıp, tuşuna bastığımda etraf aydınlandı.
"Neden karanlıkta oturuyordun?" Dediğinde omuz silkerek başka bir kadehe Emir için şarap doldurarak, önüne ittim.
İtirazsız şekilde masaya eğilip, kadehi aldı ve bir yudum aldı.
"Tadı harika." Diyerek, gözlerini kapattı.
"Her yerde bulamazsın." Diyip kadehten bir yudum daha aldım.
"Sana o kadar yazdım." Dediğinde yüzümü buruşturarak:
"Unutmuşum." Unutmuştum. Hatta aklıma bile gelmemişti.
"Burayı görene kadar seni azarlamaya geliyordum, ama şimdi yoğunluğunu anladım. Hayallerdeki gibi.." Diyip, tekrardan salyalarını akıtarak mekanı yeniden süzdü.
"Ee, annen nasıl oldu?" Dediğimde keyifli bakışları bana döndü.
"Kadına gerçekten inme inmiş magazine çıkan haberlerden sonra!" Dediğinde ben de keyiflendim.
"Ses kayıt cihazlarını nerelere saklamıştın ki?" Dedim gözlerimi kısarak. Çünkü, bir yerden sonra ciddi şekilde belli olurdu.
"Öyle önemli değil ya. Bazılarını çiçeklerin yaprağına, bazılarını pencerelere falan. En harikası annemle Selinin o an her şeyi konuşmuş olmaları!" Dediğinde derin bir nefes alarak:
"O kızı hala seviyor musun?" Dediğimde:
"Tabiki de hayır! Hem insanlardan çabuk vazgeçerim." Dediğinde onu onayladım. Hele ortada gurur olursa...
"Ama, şu andan sonra sana yapışık şekilde yaşamak daha mantıklı geldi." Dediğinde yüzümü buruşturdum.
"Sağ ol, böyle iyiyim." Dediğimde güldü.
Biten kadehimi tekrar doldurmadım. 3 kadeh yeterdi. Fazla bardakla çakır keyif olurdum.
"Magazin haberlerini çabuk topladılar ama." Dediğimde yüzünü buruşturarak beni onayladı.
"Babam kaldırmış. Sonra da annemden özür diledi falan. Annem de resti çekti. Yürü git diye. Sonra ben de evden ayrıldım." Dediğinde başımı salladım.
"Nerede kalıyorsun peki?" Dediğimde:
"Baba parasıyla yaşamıyorum ben, bebeğim. Kendi evimde kalıyorum. Şirketten hisse sahibiyim." Diyip, göz kırptı.
Gelen telefon sesiyle birinin beni görüntülü aradığını görünce kaşlarımı çatıp, kimin aradığına baktım. Kevin'di.
"Bak, yan çarın arıyor."Dediğimde o bana anlamazca bakarken, telefonu açıp, her ikimizi de kadraja alacak şekilde kamerayı içki şişesine yasladım.
"Alin!" Diye büyük coşkuyla başlayan cümlesi, Emreye çevirdiği bakışlarla kaşlarının çatılmasına neden oldu.
"O kim, Alin? Beni aldatıyor musun yoksa?!" Dedi dehşetle. Gözlerimi devirip hala bir şey anlamayan Emreyi elimle göstererek:
"Yan çarın Emre. Emre, Kevin. Kevin, Emre." Diyerek bir birlerini gösterdiğimde başlarını sallayıp ikisi de bana bakmaya başladı.
"İkiniz de arkadaşımsınız. Öyle bakmayı kesin." Dediğimde Kevin heyecanlı sesle:
"Arkadaşın mıyım gerçekten?!" Dediğinde göz devirdim.
"Merhaba, kardeşim. Ben Kevin. Alin'e arabamla çarpıp, ardından arkadaşım yaptım. Senin icraatlerin neler?" Diyerek, iş görüşmesi edasıyla konuşan Kevin'e göz devirdim. Emre ciddi ciddi boğazını temizleyip, yerinde dikleşerek:
"Anneme ve bana oyun oynayan sevgilimi oyuna düşürmem için plan yaptı işte, kardeş. Ne olsun, annem kendinden geçti, hastaneye götürdük falan." Diyip, elini havada 'boş ver' dercesine salladığında gerçekten bir birlerini bulmuşlar gibi bir his veriyordular.
"Orada da uslu durmuyor be kız!" Diye isyan eden Kevin'e:
"Ne yaramazlığımı gördün ki böyle söylüyorsun?" Dediğimde haklı bulmuş olacak ki, başını salladı.
"Alin, ona numaranı vermişsin, bana neden vermedin?" Diyen Emreye kısık gözlerle bakarak:
"Çünkü güvenmiyorum." Dediğimde dehşetle gözlerini açan Emreye karşı Kevin güçlü bir kahkaha attı.
"Üstelik numarasını her önüne gelene vermiyor!" Diye nispet yapan Kevin'a
"Birilerine gerçekten güvenebileceğimi mi düşünüyorsun? Kimseye güvenmiyorum ve numaramı vermekten çekinmiyorum. Sadece o an tepkisini merak ettim." Dediğimde yüzü bozulan Kevin'a bu sefer Emre sırıtarak bakıyordu.
"Ee, hadi? İşlerim var benim, sizin gibi boş bir insan değilim!" Dediğimde ikisi de gözlerini devirdi.
"Emre, bana numaranı verir misin?"Diyen Kevin'la kaşlarım havalandı.
"Tabi, yaz." Dedikten sonra o numarasını söylerken, Kevin da bir kağıda yazdı.
En sonda ise hiç bir şey söylemeden:
"Görüşürüz" Diyip, kapattı.
"E ben de gideyim. Numaranı Kevin'den alırım." Diyip, göz kırparak ayaklandığında ayağa kalkma zahmetinde bulunmadan, göz devirdim.
"Görüşürüz."Dediğimde başını salladı. Arkasından bakma gereği duymadan, gittiğini kapının kapanma sesinden anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELKİ DE
Подростковая литература16 yaşında olmasına bakmayarak, bir çok insana kan yutturan, küçüklüğünde evlat edindiği ihtiyarın sayesinde aldığı eğitimlerle aynı zamanda çoğu reklamda yer alan kızımız kendi ailesinin varlığını ihtiyarın son zamanlarda söylediği kelimelerden var...