40. ÖDEŞME

375 19 1
                                    









Paul otuz dokuz saniyeni kapsayan süre dahilinde gözünü dosyada gezdirirken en sonunda verdiği tepki kaşlarını çatarak, kısık bir sesle:
"Alin..." Demesi oldu.

Beynimin haklı çıkmasından nefret ediyordum!

"Paul, yirmi beş saniyedir 'Alin' diyip, bekliyorsun. Ne olduğunu söyleyecek misin?" Dedim bıkkınlıkla.

Bana gözlerini kırpıştırarak baktıktan sonra derin bir nefes alıp, dosyayı masasına bıraktı.

Çatık kaşlarla hareketlerini izlerken, yaptıklarını anlamlandıramıyordum. Zaten kötü bir derece çıkmasını beklemiyor muyduk?
"Alin, seninle çok açık konuşacağım." Dedikten sonra tekrar yutkundu.
"Paul, sinirlerimi bozuyorsun."
"Tamam... Bak, kötü sonuçlar beklediğimizi zaten biliyorduk, ama... En kısa sürede ilaç tedavisine başlamalıyız. Hatta, yarından itibaren." Dediğinde başımı salladım.
"Şimdi bana konunun ciddilik evresinden bahsetsen?" Bu tür telaş yapmasını anlamlandıramıyordum doğal olarak.
"Bak, Alin. Bu gibi vakalara çok rastlamayız, ama az olduğunu da söyleyemem. Uyku sorunu yaşayan bir çok insan var bildiğin gibi. Fakat, seninki artık uykusaldan beyinsel bir probleme taşınmış bir sorun."
"E, bunu zaten biliyorduk."
"Hiç mi rahatsız olmuyorsun bu durumdan?" Dedi kaşlarını çatarak.
"Hayır." Omuzlarımı silkerek verdiğim cevap karşısında kaşlarını kaldırarak başını salladı.
"Peki, tedaviye başlamazsan ölme ihtimalin var desem?" Bu cümleyi beklemediğimi tek kaşımı havalandımak gibi bir tepki ile karşılarken:
"Olabilir. Ölmek için varolmuyor muyuz?"Dedim normal bir şeyden bahsediyormuşum gibi.
"Anlaşıldı, ben işimi Poyraz'la görmeliyim." Başını sallayarak anladığını belli eden bir cümle kurduğunda kaşlarımı çatarak:
"O adamın benim her hangi derdimle bir alakası yok. Olmayacak da. Sakın ona söylemek gibi bir hataya düşeyim deme." Dedim tehdit içerikli cümlemi büyük bir dik başlılıkla.
"Konu senin hayatın ve inan bana, ben bu konuda sınırlarımı zorlayabildiğim kadar zorlayacağım, Alin. Karşıma sen bile geçemeyeceksin." Bana meydan okurcasına attığı bakışlar sinirlerimi germekten başka bir işe yaramıyordu.
"İlaç tedavisini zaten yapacağım!"
"Bunun senin sorumsuzlukların sonucu nasil biteceğini biliyoruz!"
"Benim sorumsuzluklarım da ne?!" İkimiz de gayet sinirlenmiştik.
"Hah! İlaçları zamanında almamandanbaşlasam, hatta atlayacağını bildiğim tahminimi mi doğrulasam..."
"Poyraz dediğin adam hep yanımda olmayacak!" Gidecekti. Zaten benim de istediğim buydu. Gitsindi.
"Joseph var. Seni ona emanet eder."
"Bak, yapacağım, tamam ? Tüm ilaç takviyelerini harfi harfine yerine getireceğim. Salisesini bile geçmeyeceğim?" Bakışlarımla resmen 'Sıkıyorsa kabul etme' diye bağırıyordum.
"Söz ?" Çocuğa anlatır gibi konuşmasına karşı yüzümü buruşturarak:
"Söz." Dediğimde çehresine büyük bir gülümseme yerleştirerek ellerini bir kez çırptı.
"Harika, o zaman. Bu da böyle tamamlandı. İlaçlarını yazıyorum, eve giderken alacaksın. Yarından itibaren hepsini içmeye başlayacaksın. Ne zaman alacağın konusunda her şeyi ayrı bir reçetede yazacağım." Diyerek, sağ eline aldığı kalemin ucunu başından bastırarak çıkardı ve masasının yan tarafına yerleştirdiği kare kağıtlardan birini alarak, önüne koydu. Bir şeyler karalarken benim tek dertlendiğim nokta ne ara ilaçlara muhtaç olacak kadar hastalanabildiğimdi.

BELKİ DEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin