Gayet sakinim... Çok sakinim...
Ama gözlerim kapalı ve kaçırıldığımı bildiğim halde nasıl sakin olunur, bilmiyordum!
Lanet herifler! Neredeydim böyle?
"Alin Kuznotsova!" Hiç bir cevap vermedim.
"Kuznotsova!" İkinci seslenişi için de her hangi bir yanıt yok.Bu sülük gibi yapışkan adam da kimdi ki böyle?
Uslu uslu evime giderken beş altı adamın üzerime çullanması yaptığımız işin adabına sığıyor muydu?
Gözüme bağladıkları bant diye tahmin ettiğim şey bakış açımı özgürlüğe kavuşturduğunda bulanık görüntümün düzelmesi için gözlerimi bir kaç defa kırpıştırmıştım.
"Sana sesleniyorum!" Bu sesin sahibini gördüğümde çapkın tarafım yine konuşmayı kendine vazife bilmişti.
Taş gibi adam...
Kaçırılırken bile çapkınlık yapmaktan çekinmeyen bir bünyem var, evet.
Karşımdaki adama düşüncelerimin aksine en boş bakışlarımı atarken, bu yaptığımın onu sinirlendirdiğini kasılan çenesinden anlamıştım.
"Öyle mi? Konuşmayacak mısın? Peki, o zaman dinlersin." Diyerek bana doğru bir kaç adım yaklaştı.
Bodrum tarzı bir yerdeydim ve güneş ışığı alan hiç bir yer yoktu. Sadece tavanın ortasına monte edilmiş sallanan lamba tüm odayı aydınlatmaya çalışıyordu.
"Canını bağışlamamızı ister misin?" Hiç bir mimik bile kıpırdatmadan yüzüne bakmaya devam ettim.
"Her kes canını önemser, Alin. Her kes." Diyerek işaret parmağını çenemde dolaştırdığında bir kaç saniye sonra elektrik çarpmış gibi elini geri çekmişti.
"Arseny Kuznotsov'un deli gibi her yerde seni aradığını bilmek ister misin?" Dediğinde yine her hangi bir tepki göstermedim. Peki, şu anda şu sahneyi yaşama amacımız da neydi?
"Hala devam mı edeceksin bu performansa. Peki... Neden burada olduğunu merak ediyor olmalısın." Bu kadar 'nazik' davranması normal değildi.
"Bugün seni Sokolov'un evinde çıkarken görmüşler. Ha, bir de kaçarken. Bu hareketin nedensizce bizi seni araştırmaya itti. Pek bir şey bulamadık aslında, özellikle mi saklanıyordu?" Hala sonucun ne olduğunu merak ediyorum.
"Sokolov hakkında bizim için muhbirlik yapmanı istiyoruz. Karşılığında canını bağışlayacağız. Ha, hala ciddiye almıyorum dersen..." elini beline attıktan sonra çıkardığı silahın tetiğini çekerek şakaklarıma dayadı.
"E, ne dersin?"
"Fazla amatörsünüz." Dediğimde kaşları çatıldı. İlk vereceğim tepkinin bu kadar sakin ve kendinden emin olacağını düşünmüyordu her halde.
"Diyorum ki, daha inandırıcı oynayabilirdiniz." Hala suratıma bön bön bakması bu adamın ciddi anlamda salak olduğunu gösteriyordu.
"Saçlarını kulağının üzerine atınca kulaklık belli olmayacak falan mı dedin kendi kendine? Ya da ne bileyim, bir iki adamı kapının önüne dikince belalı bir tip olduğunu mu düşünecektim? Ne yani, yapmacık hareketlerinden şüphelenmeyecek kadar salak mı sanıyordunuz siz beni?" Son kelimelerimin sahibi tamamen oyunun kurucularınaydı.
"Siz kendi kendinize 'oyunu ben kuruyorum' dersiniz, ama kendiniz bir oyunun içindeyken amatör birinin kurduğu küçük oyun ve ya deneme sınavı bence benim için fazla önemsiz." Alnımda "salak" yazdığını da düşünmüyordum halbuki.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELKİ DE
Teen Fiction16 yaşında olmasına bakmayarak, bir çok insana kan yutturan, küçüklüğünde evlat edindiği ihtiyarın sayesinde aldığı eğitimlerle aynı zamanda çoğu reklamda yer alan kızımız kendi ailesinin varlığını ihtiyarın son zamanlarda söylediği kelimelerden var...