Gel-gitli bir ameliyat sürecinden sonra babam normal odaya alınmış, yaralarının mikrop kapmaması için kimseyi yanına bırakmıyorlar ve uyutuyorlardı. Ben de sandalyede ruhsuz ruhsuz, uykulu gözlerle duvarlara bakarak oturmuş düşünüyordum.
Yanımdaki hareketlilikle başımı o yöne çevirmeden kim olduğunu tahmin edebilmiştim.
"Yorgun gözüküyorsun, gece uyumadın mı?" Dedi Helin hanım ilgiyle.Onları istemediğimi daha kaç dille uyarmam gerektiğini bilmiyorum.
Baba, uyan ama artık... Çıkıp gitsinler hayatımızdan.
"Çalışıyordum. Normal öyle görünmem." dedim nezaketsizlik olmaması için cevap vererek.
"Kendini fazla mı yoruyorsun? Yaşına göre olduğundan fazla sorumluluk alıyorsun. Gelişim çağındasın, ama buna rağmen çok sportif görünüyorsun. Rusyada böyle mi yürüyor işler?"
"Kendini koruyabilen bir kadın olabilmek yaş ve ya ülke aramıyor. Türkiyede sırf kötü şeyler yaşamamak için kendini spora adayan yüzlerce genç kız varken, bu cümleleri kurmanız... İronik..." Dediğimde derin bir nefes aldım.
"Ülkemizde fazla iğrenç şeyler yaşanıyor, ama bu yine de tüm güzellikleri yok saymaya değmez. Misafirperverliği, sanatı, mimarisi ve çoğu şeyleriyle dikkat çeken bir ülke. Bunları görmezden gelmek haksızlık sayılmaz mı?"
"Doğru, ama bu yine de yaşanan iğrençliklerin çoğunluğunu silemez. Buranın adamlarında insanlıktan çok ne ararsan var." Dediğimde lafa bizi deminden beri dinleyen Toprak daldı:
"Hadi, ama. Her erkeği buna dahil edemezsin!" Dedi isyanla.
"Bir kadının hayatını sırf arzunuz için mahvetmeye dünden razısınız, ama şeref ve gururu ön planda tutmasanız, saniye yerinizde durmazsınız. Yalan mı?" Dediğimde:
"Tabiki de yalan! Bir kadının yerine kendini ve ya annesini, kardeşini koyabilen bir adama adam diyoruz biz. Onun için hala yerimizdeyiz. Onun için saygı görüyoruz." Dediğinde sustum. Haksız kabullenişin suskunluğu değildi ama. Tabi ki, yaptırdıkları kadın evleri, kurdukları dernekler bu cümlelere destek çıkardı. Ama, erkeklerin süslü cümlelerinin altında yatanları bilmeseydim...Geçiştirmek istercesine başımı sallayıp, kafamı arkadaki duvara yasladım ve gözlerimi bir az da olsa kapattım, gözlerimin ağrısı bir az olsa geçer diye.
Fakat, susmak bilmeyen beynim yine bir şeyler zırvalamaya başladığında yüzümü buruşturarak gözlerimi açtım.
"Yorgunsan bir oda ayarlayalım. Uyu bir az" Diyen Poyraz'la başımı iki yana salladım.Hastane kendilerinin ya! Gözümüze sokacaklar!
"Gerçekten iyi gözükmüyorsun. Uyusan biraz?" Diyerek tekrarladı Poyraz'ı Helin hanım.
"Uyuyamam. Fazla üstüme gelmeyin." Dedim.Arkhip, ne önemli işin çıkmış olabilir ki, beni yabancılarla yalnız bırakıyorsun?
"Neden uyuyamazsın?" Dedi Toprak. Ben bunaldım ama.
"Baban uyanınca uyandırırım ben seni. Gözlerin kayıyor, uyumalısın." Diyerek diretti Helin hanım.
"Tanımadığınız bir kıza karşı sizce de fazlasıyla gereksiz ilgi göstermiyor musunuz?" Dediğimde kaşları çatıldı.
"Sen bizim kendi kanımızdan kızımızsın! Bizi istemiyor olsan bile biz seni tanımaya çalışıyoruz." Dedi Toprak.
"Tüm mesele kanınızdan olmam mı cidden? Bir çıkarınız yok mu gerçekten? Kuznotsov'la anlaşma yaptınız, söylesenize, sonra? Onun bana karşı zaafını falan mı kullanacaksınız?" Dediğimde gözleri hayretle açıldı. Olayın dışında kalan Aras'la Ares bundan hiç hoşnut olmuyorlardı, buruşturdukları yüz ifadelerinden anladığım kadarıyla.
"Ben hayatımda senin kadar ön yargılı insan görmedim..." Dedi Poyraz hayretle açtığı gözleriyle.
"Babam dil kursuna yazdıralım dediğinde reddetmemeli olduğumu bilmeliydim!" Dedi Aras bıkkınca.
"Aynen, kardeşim. Resmen istenmeyen evlat gibi tüm meselelerin dışındayız!" Diye destekledi Ares, Aras'ın her ne dediğini bilmediğim cümlesini.
"May u talk english?" Dedi Aras bana karşı sonunda.
"I wanna talk with my sis! But we can't talk in a same language! That's so boring, baby!" (Kardeşimle konuşmak istiyorum! Ama, aynı dili bile konuşamıyoruz! Bebeğim, bu çok sıkıcı!) Dedi Ares de.
"When u wanna talk with me, just tell." (Benimle konuşmak istediğinde sadece söyle.) Dedim.
"Now may we talk?" (Şimdi konuşabilir miyiz?" Dedi Aras heyecanla.
"May be. What do u wanna talk?" (Olabilir. Ne konuşmak istiyorsun?) Dedim tamamen Helin hanım ve iki büyük oğluyla konuşmamak için.
"Hangi rengi seversin diyeceğim de, kaç gündür geldiğin tipinden belli. Siyah mı?" Dedi ingilizce. Başımı sallamanın yeterli cevap olacağını düşündüm.
"Ne okuyorsun?" Dedim öylesine.
"Hukuk okuyorum ben. Sen ne okumak istiyorsun?" Dediğinde yutkundum. Hukuk okumak isterdim, ama hukuk için fazla devlet dışı işlere çoktan karışmıştım.
"Bu yıl sınava gireceğim. Bilgisayar mühendisliği istiyorum." Dediğimde kaşları şaşkınlıkla havalandı.
"Bu yıl mı? Bu yaşta? Bir de bilgisayar mühendisliği? Şaka, değil mi?" Dedi Ares de Aras'ın şaşkınlığına ortak olarak.
Başımı iki yana salladığımda Helin hanım konuştu bu sefer:
"İngilizce bilmiyorum, bu yüzden ne konuştuğunuzu anlamıyorum. Ne dedin de bu kadar şaşırdılar?" Dediğinde:
"Önemli bir şey değil." Diyerek cevap verdim.
"Şaka mısın sen?" Dedi Toprak hayretle.
"Anne, kızın bu yıl üniversite sınavına giriyor. Bir de bilgisayar mühendisi olmak istiyor!" Dedi dedikoducu teyzeler gibi.
"Ay, kimin kızı!" Dedi heyecanla Helin hanım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BELKİ DE
Fiksi Remaja16 yaşında olmasına bakmayarak, bir çok insana kan yutturan, küçüklüğünde evlat edindiği ihtiyarın sayesinde aldığı eğitimlerle aynı zamanda çoğu reklamda yer alan kızımız kendi ailesinin varlığını ihtiyarın son zamanlarda söylediği kelimelerden var...