21. ZEKİ DEĞİLLER

1.4K 72 1
                                    















"Burasının güneş alma oranı nasıl? Fazla rahatsızlık ediyor mu?" Dedim çevirmene mekan müdürüne söylediklerimi açıklaması için.

Motorla yolda giderken, elit sokaklarda 2 tane tartışan adam gördüm. Merak ettim ve ne olduğuna bakmaya gittim. Ne konuştuklarını anlayamasam da, başka adam sinirle olay yerini terkederken ingilizce ne olduğunu sordum. Adam bana kısaca:
"Mekanı satmak istiyorum, ama adam mekanın değerinden çok düşük fiyat veriyor. Gizlice işi halletmeye çalışıyorum, çünkü mekanı sattığımı birileri bilsin istemiyorum. Etrafa devrettiğimi söyleyeceğim, ama mekan tamamen satılmış olacak. Adam olay yarattı fiyat üstünde" Dedi bana dert yakınırcasına. Ben de mekanın dış görünüşünü çok beğendim, "içeriyi gezebilir miyim?" Dediğimde adam anlayamasa da kabul etti. İçerisi tam hayal ettiğim gibi, restoran ve bara ayırabileceğim kadar geniş olması beni tatmin etmişken, adama, yani Ahmet amcaya (tamamen kendi böyle seslenmemi istedi. Ne anlama geldiğini sorduğumda büyüklere söylenen, aynı zamanda babanın erkek kardeşine söylenen hitap şekli olduğunu açıkladı.) kısaca niyetimi anlattım. Fiyatında asla problem yaşamayacağımıza da temin ettikten sonra nereli olduğumu sormuş, Rus olduğumu öğrenince de oğlunu çağırmış, rahat konuşabilmemiz için çevirmenlik yaptırıyordu.
"Mekanın güneş alma oranı normal. Semtin göbeğinde olduğu için geliri de  çok iyi oluyor." Diye cevap aldığımda başımı salladım.
"Beni ilgilendirmez, fakat merakımı yenik düşerek soruyorum. O zaman neden satmak istiyorsunuz?" Dediğimde 20'li yaşlarındaki oğlanın kendisi cevap verdi:
"Babam bu işte çok fazla stres yapıyor. Doktor tatil yapmasını tavsiye etti. O da aklım buralarda kalır, batırırlar işi diyerek geçiştirmeye çalışınca nasıl olduğunu anlamadan böyle karar aldık." Dediğinde başımı salladım.
"O zaman ben artık gideyim, geç oldu. Yarın gelip, gerekli işlemleri hallederiz." Diyerek ayağa kalktım. Babasına söylediklerimi çevirirken aynı zamanda ayağa kalkmıştı. Babası da kalkarken babasının söylediği Türkçe cümleleri bana söyledi:
"İletişim kurabileceğimiz her hangi bir şey var diyor? Saati falan ayarlamak için."
"Tabi." Diyerek, ben normal insanlarda olan numaramı söylerken, oğlu da telefonuna kaydetti.
"Gerekli her şeyi telefonda konuşuruz, sözleşme şartlarını taslak olarak mail şeklinde de atarım. Mailinizi de verirseniz..." Dediğimde telefonundan uygulamayı açıp, mail ismini söylediğinde bu sefer ben kaydettim.
"Biz de şartlarımızı sizinkilerden sonra göndeririz. Sonra da yarına kağıt şeklinde imzalarız." Dediğinde başımı salladım. Tam 'iyi akşamlar' diyecekken, adam Türkçe bir şeyler söyledi. Erkek de yeni hatırlamış gibi bana dönünce kaşlarım merakla çatıldı.
"Sen kaç yaşındasın? Yani, böyle olgun konuştuğuna göre 25-26 verebilirdim, ama görüntün 15-16 gibi duruyor." Dediğinde bıkkınca bir nefes aldım. Neden her kesin sorunu yaşım ki?
"25 yaşım var desem inanacak mısın?" Dediğimde başını gülerek iki yana salladı.
"İyi o zaman. Diğer ihtimalin kalıyor geriye. Onunla idare et." Dediğimde gözleri şaşkınlıkla irileşti.
"16 yaşın mı var?" Dedi sesinde saklayamadığı şaşkınlıkla. Başımı salladığımda bakışlarını benden ayırmadan, uzaylı görmüş gibi bana bakarak babasına Türkçe bir şeyler söyledikten sonra aynı bakışları babası da atmaya başladı.
"Sen bizimle dalga geçmiyorsun, değil mi?" Diyen babasına kaşlarımı çatarak baktım.
"Dalga geçecek kadar komik biri değilim." Dedim ciddiyetle.
"Rusyada işler nasıl bilmiyorum ama, burda 18 yaştan küçük olanlarda imza yetkisi yok." Dedi hala şaşkınlıkla bana bakarken.
"Merak etmeyin. İmzaları babam atacak, mekanı ben işleteceğim." Dediğimde aydınlanmış gibi bana baktı ve tebessüm etti.
"Eğer konuşma tarzını ve ciddiyetini görmeseydim kabul etmezdim ama, iyi birine benziyorsun. Ama bir şey söylemem gerek." Dediğinde meselenin yaşım olmadığını anlayacak kadar göz okuyabiliyordum.
"Dinliyorum?" Dedim ciddiyetle.
"Benim gerçekten devrettiğimi düşünmeleri için oğlum Ege ara sıra buraya uğramalı. Sizin için problem-" Dediğinde lafını kestim.
"Ahmet amca!" Dedim doğru telaffuz etmeme sevinerek, onun heyecanıyla yüksek çıkan sesimle. Bu yaptığım onları güldürürken, Ege başını iki yana salladı.
"Efendim, kızım?" Dedi bana ayak uydurarak. Bu yaptığı gülmem için yeterli sebepken, gülmemek için dudaklarımı ağzımın içine alarak bir birine bastırdım.
"Böyle bir şeyi ne siz söylediniz  ne ben duydum. Hatta eğer isterse, ben Rusya'ya gidince kendi burayı benim koştuğum şartlarla idare etsin?" Dediğimde kaşları havalandı. Ege de şaşkınlığa ortak olurken, ağzı da açıldı.
"Mecbur hissettiğin için söylemiyorsun, değil mi?" Dedi Ege de ingilizce konuşmamıza uyarak.
"Neden böyle hissedeyim ki?" Dedim yüzümü buruşturarak.
"Ahmet amca!" Dedim yine heyecanla. Yine güldüklerinde benim de dudaklarım çok hafifçe yukarı kıvrıldı.
"Zaten ben dekorasyonuna baktıktan sonra Rusya'ya dönmeliyim. Malum, oradaki mekanlar da beni bekler. Yani, ben zaten burası için yönetici ayarlayacaktım." Araştırmadan böyle yapmam doğru olmayabilirdi, fakat iyi aile olmadıklarını anladığım an reddedebilirdim. Bundan gram çekinmezdim.
"O zaman anlaştık." Dedi Ahmet amca gülümseyerek.
"Anlaştık." Diyerek vedalaştıktan sonra motoru Bakırköy meydanından sürmeye başladım.

BELKİ DEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin