Nasıl da düzenli bölüm atan bir yazarımışım ben ya.. azcık övsenize.. illa iş başa mı düşsün °~°
Hafta sonu, bir kaç gündür bu kelime içimde tanıdık hisler uyandırıyordu. Gereksiz yere yüzümde oluşan tebessüm bunu destekler nitelikteydi.
Ümit gerçek anlamda hoşuma gitmişti. Gerek olgun duran ifadesi gerekse çocuksu tavırları beni kendine çekip duruyordu. Bunları yaparken elbette bilinçsizce yapıyordu. Farkındaydım. Doğaldı. Belki de bu sebeple çok fazla dikkatini çekiyordu. Çünkü bizim okuldakiler gibi, daha doğrusu eski manitalarım gibi yüzünde altından maskesi yoktu.
Benden etkilendiğini gizlemiyordu. Yaşının verdiği coşkunlukla konuşunca çok pot kırıyordu. Bu durumun bende ona karşı bir soğukluk oluşturması gerekirken ben git gide onu benimsiyordum. Bu durumu da mesajlaştığımız gün gülümserken fark etmiştim.
Şimdi de hazırlanıp çıkmam gerekirken, birkaç gündür içimde büyüttüğüm o haftasonu kapıya dayanmışken bendeki tatlı telaşı kenara bırakıp hazırlanamıyordum. Gündüzleri hava güzeldi diye şort giymek istesem de akşama kalırsak üşürüm diye düşünüp açık renk bir kot pantolon giymek istiyordum. Bunları düşünürken gömlek mi tişört mu diye de elimle ayıklıyordum dolabın ıçindeki kıyafetlerimi.
Özenim Ümit için değildi. Havanın karışıklığınaydı. En azından kendimi şimdilik böyle avutmak istiyordum. Çünkü ciddiyet istemiyordum. Olmamalıydı.
Nihayet kot pantolonla rengine uyduğunu düşündüğüm bir bol tişört seçip giymiştim. Telefonumun bildirim sesi art arda gelince anında baktım. Nedensizce içimde bir ekilme korkusu vardı. Her an Ümit ben gelmiyorum diyecekmiş gibi hissediyordum.
Ama değildi. Hatta hazırlanmış beni nereden alacağını soruyordu. Attığım bilindik bir mekan konumuyla telefonu bırakıp aynadan üzerimdekilere son kez bakıp çıktım.
Mekana varınca yüzümde gizlemek istediğim bir tebessüm vardı. Vale anahtarı alırken yüzüme garip bir ifadeyle baktığında dahi silememiştim tebessümü.
Içeri geçtiğimde köşelerden bir masaya sinmiş, iki elini masaya dayamış ve gözlerini masaya dikip dalmış Ümitle silmeye çalıştığım gülümsemem tekrar belirdi yüzümde. Benim rahatlığıma zıt Ümit gergin görünüyordu.
"Selam" deyip oturdum masaya. Beni görmediği için ilk önce irkilse de çabucak toparlanip gülümsemişti o da. Daldığı zamanki yüz ifadesiyle bana bakarkenki yüz ifadesi kesinlikle aynı değildi. Hatta daha da ileriye götürürsem aynı kişi olmadıklarını bile düşünebilirdim.
"Selam" deyip gülümsedi. Bir süre elini nereye koyacağını bilemediğinden gerilse de en nihayetinde ellerini birleştirip masaya bıraktı. Bir gerginlik vardı üzerinde. Ya da ne yapacağını bilememiş olmanın telaşı.
"Ee ne yiyoruz?" Ben konuşmasam konuşacak gibi olmadığından yolu açıyordum onun için.
"Ya ben buraya ilk defa geliyorum, neyi güzeldir ki? Hem ben sana simit ısmarlayacaktım"
"Genellikle tüm ikramları güzel. Hem bırak simiti sabah sabah simit mi yenir?" Dediğim an yüz ifadesi anlık değişip yeniden toparlandı. Maddi yönden dediğimi düşünmüştü belki de, gerginlikle arkasına yaşlanınca tam da düşündüğüm gibi anladığını görmüştüm. Ben kimsenin üzerinde üstünlük kurmaya çalışan bir tıp değildim. Ne maddi yönden ne de duygusal baskınlık yönünden. Beni tanımadığı için böyle düşündüğünü biliyordum. Bu sebeple açıklama gereği duymuştum "ac karna susam yiyince rahatsız ediyor midemi"
Aydınlanan yüzüne bakınca gözlerimi çekememiştim o masum ifadesinden. Muhtemelen beğendiği adamın kibirli olmayışı mutlu etmişti.
" aa anladım, ben düşünemedim onu. Peki ne istersen bana da söyle ama benden" diye tanıştığımız gün ki sıcacık enerjisiyle konuştu. Yeni yeni adapte oluyordu ortama muhtemelen. Menüden alacağımı ona gösterince kısa bir kafa hareketiyle onayladı. Henüz ağzımı açmamışken elini kaldırıp garsonu çağırdı. Karşımda sabahtan beridir gerim gerim oturan çocuk bir anda masa sahibine dönüşmüştü. Yanımıza gelen garsona inanamadığım bir olgunlukla siparişi vermişti.
Insan sarrafı saydığım bilmem kaçıncı hislerim bu çocukta işlemiyordu. Masumdu, doğaldı ama bazen çocuksu bazen olgundu.
Gözü bana değince tekrar o neşeli çocuk belirdi gözlerinde. " seninle şu an böyle oturuyor olmak.." deyip dudak büktü. Etrafa kısa bir bakış attıktan sonra " ne bileyim başka biri deseydi dalga mı geçiyorsun diye döverdim heralde" diye tamamladı.
"Çok büyütmüşsün beni gözünde, aslında öyle çok zor biri değilim" deyip göz kırptım.
"Benim seni gördüğüm gibi baksan kendine öyle demezdin" gözlerinin içine içine bakıyordu. Cümlesi alev alev yanıyordu, dilindeki o alevi de kor diye tenimde söndürüyordu sanki.
Böyle olmamalıydı. Böyle ciddi olmamalıydık
"Tch, bir kaç güne diğerleri gibi anlarsın sende." Deyip o an garsonun bıraktığı tabağıma baktım. Amacım ciddi olmadığını göstermekti.
"Diğerleri kimdi bilmiyorum ama demek istediğini anlamadım?" Deyip tabağına dahi bakmadan dümdüz benle kontak kurdu. Baskın bir karakteri vardı bu çok belliydi ama bana karşı sürekli çocuksu oluşu bendeki dengeleri alt üst ediyordu.
"Yani bir iki gün sonra sıkılınca çok da ulaşılamaz olmadığımı anlarsın, aman neyse takılıyoruz işte şimdilik, iki üç gün tadını çıkaralım" gergin bir gülümseme peydah oldu yüzümde. Duygularıma engel olamıyordum. Şu an kurduğum cümleye kendim bile bozulmuştum.
Elindeki peceteyi masaya gelişi güzel bıraktı. Çatık kaşları, düz durak dudakları beni daha da geriyordu. Şimdi kalkıp gitse üzülürdüm. Peşinden gitmezdim ama gitmesini de istemezdim. En azından birbirimizden bir şeyler almalıydık. "Takılalım?" Deyip sustu sert bir tonda.
"Takılmak... sence ben basit bir beğeniyle mi bunca peşinde koştum. Üç gün takılmak için mi?" Deyip cevap bekledi. Öyle keskin bakıyordu ki mağrur ifademi bozmasam da kursagimdan herhangi bir ses çıkacak gibi durmuyordu.
"Senin dünyanda işler nasıl dönüyor bilmiyorum ama ben sonu baştan belli bir oyuna girmek istememiştim. Kusura bakma yanlış anlaşılmışım galiba" deyip ayaklandı. Cüzdanından dokunmaya fırsat bile bulmadığımız yemeklerin parasını çıkarıp bana bakmadan masaya bırakıp çıktı.
Yerimden kalkamamıştım. Arkasından bile bakmamıştım. Ilk defa yaşıyordum bu hissi. Ilk defa biri beni, ne pahasına olursa olsun yatağa atmayı düşünmeden kendi karakterini konuşturmuştu. Ilk defa biri beni sokak köpeği gibi ortada bırakıp gitmişti. Ve bu bey benim bir haftadır zihnimden atamadığım ilk kişiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İADE-İ İTİBAR
General FictionSaygın bir bakanın; hovarda ama kendi halinde yaşayan, kimsenin hayatında iz bırakmayan oğlu ve aniden onun hayatına giren bir genç! 'Fırat♡Ümit'