17

1.2K 98 79
                                    

Medya: Onur Akın- Bana bir gül ver

Fırat: *konum*
Buraya gelir misin konuşalım istiyorum.
Yanlış anlama beni adresini bilmediğim için çağırıyorum yoksa ben gelirdim

Çıtır çerez: ne zaman?

Fırat: müsaitsen şimdi

Çıtır çerez: tamam. Yarım saate oradayım
.
.
.

Onunla tanıştığımız bankta oturmuş ellerimi dizlerimin üzerinde birleştirip birlestirip geri açıyordum. Garip bir gerginlik vardı üzerimde. Onun o kırgın gidişinden sonra günüm normal geçmemişti. Daha doğrusu günüm normal geçse de zihnimden bir türlü atamadığım o görüntü yüzünden günümü ziyan edip durmuştum.

Ne ara hangi zamanda beni böyle etkileyip büyüsüne hapsetti bilmiyordum ama bazı şeyleri artık kabullenmiştim. Ona karşı olan tutumumdan başlayıp gün içinde onu düşündüğüm zaman dilimlerine kadar. Hatta attigim mesaj stillerine kadar fark ediyordum. Ben kimseye açıklayıcı mesajlar yazmazdım. Kimse de umrumda olmazdı açıkçası. Benim dünyamda herkesin bir çıkarı olurdu. Kimse kimseye incinmezdi, kırılmazdı. Güzel, temiz bir alışveriş biçimiydi ilişkilerim, ilişkilerimiz.

Ümit öyle değildi. Ümit bir şeyler alıyordu benden sürekli. Karşılıksız. Önce zamanımı sonra düşüncelerimi, kalbimi, sahip olduğum ve olacağım tüm güzel duyguları Ümit sahipleniyordu. Öyle olmasaydı şu an özenle hazırlanıp, onun gezmemiz için getirdiği martıya benzer bir martı kiralayıp onu beklemezdim.

Rüzgâr estikçe hoşuma giden o ince ürperti sardı vücudumu. Gözlerimi kapatıp kollarımı açtım bankın iki yanına doğru. Babam şimdi bu halimi görseydi ne derdi diye zihnimin köşesinde beni yiyip bitiren o küçük kemirgeni unutmaya çalışıyordum.

Insanlar geçiyordu, sohbet ediyorlardı. Zaman geçiyordu muhtemelen, hissedemiyordum. Birazdan yapacağım konuşmayı düşündükçe geriliyor, gerildikçe zamanla birlikte kan akışımın da yavaşladığını hissediyordum. Birazdan ben, babamın verdiği kararı çok küçük bir şekilde delip kendi dünyama pencere açacaktım. Ben babamdan gizli ilk defa bir işe kalkışacaktım.

Yanımda birinin varlığını hissetmemle açtım gözlerimi. Onu gelmeden görmek isterdim. Gereksiz bir biçimde üzerimi düzeltme ihtiyacı duyuyordum. Gömleğim kırışmış olabilir, paçalarım haddinden fazla yukarı çıkmış olabilirdi. Onu gelmeden görüp üzerimi düzeltmek isterdim. Ama yanımdaydı şuan. Gözlerimin içine bakıyordu.

Kollarımı çekip daha rahat oturabileceği alan yarattım ona. Bakışlarında sıcaklık yoktu. O parıltılar yerindeydi ama sönüktü. "Geldin" dedim saçma bir şekilde. Geleceğim demişti zaten.

"Sen çağırınca başka alternatifim olmuyor" diye kısa tok sesiyle cevapladı. Flörtlesirken dövebilecek biri gibi davranıyordu şu an. Katı, sert ve bi o kadar sevgi dolu.

"Dersini bölmedim umarım" sesim nereye kaçmıştı bilmiyordum. Özgüvenimi çöplüklerden topluyordum, belki de kediler yemişti. O denli çekingendim.

"Konu sen olunca önemi yok demiştim" cümleye 'senin ben' diye başlasa muhtemel sonumuz kavga yumruk olurdu ama bana olan sevgisini değişik bir üslupla gösteriyordu.

Cümleye nereden başlayacağımı bilememiş olmanın verdiği o garip telaşı üzerimden atmaya çalışırken onun beni pür dikkat izlemesi hiç yardımcı olmuyordu bana.

"Hiç örgü ördün mü, atkı kazak falan" diye sordum aniden. Aklıma annemin ve anneananemin benim için ördüğü kaşkol gelmişti. Bize bakınca, ilişkimize bakınca onu anımsatıyordu.

İADE-İ İTİBARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin