18

1.2K 84 51
                                    

Medya: Suavi Mümkün değil mi

Keyifli okumalar

Çatık kaşları yavaşça düz bir hal aldı konuşmamla. Iki dudağının arasında milyon tane cümle vardı. Görüyordum, hissediyordum ama susuyordu. Bir şeyler ölçüyor, bir şeyler düşünüyor ama hiç birini dilinin kıyısına vurdurmuyordu. Ümit kapağı olmayan bir kitap gibiydi. Hatta kapağı olmayan ve bir kaç sayfası eksik kitap diyebilirdim. Eksik sayfalar onu tamamlayan en can alıcı yerlerdi. Acıktı, şeffaftı sevgisinde ama bir tarafı ketum ve karanlıktı. Görebiliyordum.

"Yekten bırakma elimi." Diye mırıldandı.

"Anlamadım?" Diyerek ona döndüm tamamen.

"Bazen.. yolumun çıkmazına vardığımı düşünüyorum aklıma sen geliyorsun, dediklerin geliyor. Bana yol gösteriyorsun farkında olmadan." Deyip buruk bir gülümseme belirdi yüzünde. "Bazen bitti diyorum. Buraya kadarmış diyorum. Sonra aklıma seninle kazanacaklarım geliyor daha bir hırslanıyorum" gözünü bir noktaya odaklamış sadece konuşuyordu. "Bana üç gün beş gün hesabı yapma. Elimi bırakma, her türlü şartın başım üstüne." Deyip bana baktı. "olur da bir gün uzaklaşmak istersen benden; bugünü hatırla olur mu? Çünkü ben bu günü bu dediklerini unutmayacağım"

Derin derin bakıyordu gözlerime. Dilindekilerle gözlerindekiler aynı değildi. Eksikti. Sevgisini söylüyordu. Gözlerinde görüyordum ama bazen cümlelerinde keskin satırlar seziyordum.

O gülümsemedikçe bende gülümseyemiyordum. Baktım onun bakışına eş bir bakışla. "Ben her şeyi göze alıp sana geldim. Her şeyimle. Onun için herbir şeyin kabulüm." Deyip o güzel gülümsemesini yaydı yüzüne. O gülünce nefes alabildiğimi hissetmiştim. O gülünce her şeyin normal olduğunu hissetmiştim.

Gereksiz bir utanç kaplamıştı bedenimi. Başımı çevirip yüzümü yere eğdim. Mutluydum. Ama şu an bunu dolu dolu gösteremiyordum. Utanıyordum. Vücudumda uzun zamandır hissetmediğim duygular kol geziyordu ve ben sadece sakince bir bankın köşesinde mutluluğumu yaşamaya çalışıyordum.

"Izin verirsen ben bi koşup geleceğim" deyip ayaklandı anında. Şaşkınlığımı henüz yaşayamadan onu pervasızca koşusunu gördüm. Iki elini yumruk yapmış zafer kazanan bir oyuncu edasıyla yumruğunu sağa sola, yukarıya savuruyordu. Uzaktan duyduğum "oldu be" vs sevinçleri benim katı duran ifademe anlık balyoz vurmuş gibi olmuştu. Şuh bir kahkaha çıkmıştı dudaklarımdan. Çocuksu bir şekilde sevinip mutluluğunu yaşıyordu.

Bir kaç tur attıktan sonra nefes nefese yanıma oturup gülüşünü gizlemeye çalışıyordu. O çocuksu hali üzerindeydi ama dizginlemeye çalışıyordu yanımda. Ona baktıkça sesli bir kahkaha atacağımı bildiğimden başka yöne baktım. Liseli aşıklar gibi utanıyordum hala.

Elini çenemde hissettim. Çok nahifti, narin bir şeye dokunur gibiydi. Yavaşça kendine çevirdi yüzümü. "Gülüşünü saklama, bunun için ne kadar bekledim bilemezsin"

Gözlerinin içine bakıp gülen gözlerimle cevapladım. Fuattan sonra böyle bir duyguyu yaşayacağımı sanmıyordum ama bu bambaşkaydı. Kalbimin onun dokunuşuna en ufak sayılabilecek tepkisi kriz geçirmek oluyordu. Zira şu an yerinden fırlayacak gibi çarpması başka anlama gelmiyordu. Giydiğim gömlekten belli olacak diye endişelendikçe daha da artıyordu çarpıntım.

"Yürüyelim mi biraz, üşüdüysen bir yere de geçebiliriz" deyip elini üşüyen burnuma dokundurdu. Utandığım için kızaran yüzümü üşümüş olmama bağlamıştı muhtemelen. Üşüyen burnum ise beni kurtaran bir jest yapmış misali buz gibiydi tenime zıt.

"Eve geçebiliriz" dedim. Yanlış anlaşılması olağan bir cümleydi ama Ümitin o şekilde anlayacağını düşünmüyordum.

"Nasıl istersen. Nerede rahat edeceksen" deyip gülümsedi. Ayaklandığı gibi elini uzatıp elimi tutmak istedi aynı saniye içinde kendini toparlayıp elini cebine koydu. Utanmıştı.

İADE-İ İTİBARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin