9. RENGİN

225 14 9
                                    

Saat öğleden sonra dörttü ve bu sabah eğitimi Yiğit kısa kesmişti

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Saat öğleden sonra dörttü ve bu sabah eğitimi Yiğit kısa kesmişti. Çünkü Adil bey toplantı masasında toplanmamızı istemişti. Kasetin devamını dinleyecektik.

Altı kişi büyük masada yerlerine geçtiğinde, bende ayakta kalmıştım anlık. Ne yapacağımı bilemediğim sırada, Barlas’ın yanıma gelmesi ile ona baktım.

Bana baktı ve eliyle boş sandalyeyi gösterdi. O baş köşede, sağ yanında Feza, sol yanında Yiğit oturuyordu.

Feza’nın yanında Ege, onun yanında Alin vardı. Bana ise Yiğit’in yanındaki boş sandalyeyi işaret etmişti. Boş sandalyenin yanında Çağan oturuyordu.

Usulca Yiğit’in yanında oturduğumda birbirimize bakmıyorduk. Sessiz geçen beş dakikanın ardından Adil bey içeri giriş yapmıştı. Elinde kaset çalar ve kasetler vardı.

“Merhaba çocuklar” dedi.

Herkes selam verdiğinde, kaset çaların içine kaseti koymuş ve bize dönmüştü.

Göz göze geldiğimizde, gülümsemişti. Ardından konuşmaya başladı:

“Eğitimler nasıl Ahu, alışabildin mi?” dedi.

Kafa salladım sadece. Anlamış olacak ki daha fazla bir şey sormadı ve direkt konuya girdi.

“İkinci kasetin ilk kısmını dinleyeceğiz.”

Kısa açıklamasının ardından, kaseti taktı ve düğmesine bastı. Saniyeler sonra kalın, buğulu ses kulaklarımıza dolmuştu.

Agah Derenoğlu. Konuşmasını dinledim.

“ Tarih: Dört nisan, saat biri üç geçiyor. Ben Agah Derenoğlu. Merhaba Alaka.”

Girişinden sonra, ilk bir dakika sustu ses. Ardından devam etti.

“Sizi ilk karşımızda beraber gördüğüm günü hatırlıyorum da, aranızdan bazılarınız için kafamdan not vermiştim, tahminler yapmıştım. Bunlardan biri Ege. Aranızdan en ürkek Egeydi.”

Dediklerini duyduğumuzda, bir an hepimiz Ege’ye baktık. Fakat anında önümüze döndük çünkü onun baskı altında hissetmesini istemiyorduk, en azından ben öyle düşünüyordum.

Kaçamak bakışlarla Ege’ye baktığımda, hafif kızarmış ve ürkmüş gibiydi.
Es veren mekanik ses, devam ediyordu.

“O gün Muharrem’e şöyle demiştim: “Ege’nin iyiliği için onu bırak, bu çocuk buraya ayak uydurmaz.” Demiştim. Çünkü Ege’nin ayak uyduramayacağını düşünüyordum. Fakat Muharrem: “Bu oğlana iyi bak Agah. Şimdi ürküyor çünkü burayı tanımaya çalışıyor fakat burayı evi bildiğinde, evini koruyan bir kurda dönüşecek. Ayrıca sakın onun yanında böyle şeyler deme, oğlumun eğitimine karışma.” Demişti.”

ADALET ÇIKMAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin