21. BIÇAK YARASI

30 6 1
                                    

(Yazarın Anlatımıyla)

Derin bir bıçak yarasının acısı iyiden iyiye, kadının açılmaya başlayan zihninde baş göstermeye başlamıştı. Ahu rolünü iyi oynamıştı fakat olaylar olması gerekenin tersi şeklinde cereyan etmiş, fatura Ahu'ya kesilmişti. Karnındaki ve belindeki keskin ağrıyı hissettiğinde, ilk ana dönmüştü. Her şeyin başladığı o ana.

Barlas iyi bir liderdi, Adil'in oyununa gelmemiş, mantıklı bir plan yapmıştı. Bu planı, savcıya kafa atmadan iki dakika önce yapmıştı elbette. Elleri kelepçeli, polis arabasına bindirilen adamın gülüşü, yanındaki kelepçeli kadının sinirini bozuyordu. Yan yana arka koltuğa bindiklerinde, ön koltukta oturan polis görevlisinin dediği, Ahu'nun kaşlarını çatmasına sebep olmuştu.

"Ne yapalım komutanım?" demişti adam. Ahu çatık kaşlarla Barlas'a döndüğünde, Barlas eliyle sür işareti yapmış ve şaşkın kadına dönmüştü.

"Daha ne kadar susacaksın?" dedi Ahu soğuk bir tavırla.

"İletişimi kesmek zorunda kaldım. O ana kadar haberim yoktu, teklif etti, reddettim Ahu. Seni ateşe atmadım, atmam. Beni gafil avladı ama bedelini ödeyecek." Dedi.

"Kimden bahsediyorsun?" dediğinde, "Adil, bu planı ben yapmadım. Ben kardeşimi bilerek ipe göndermem!" dedi Barlas. Ardından önden uzatılan dosyayı, Ahu'ya verdi ve devam etti.

Ahu dosyayı alıp incelemeye başladığında, konuşmaya devam etti:

"Nergis Yağcı, Agah Derenoğlu ile bir bağlantısı var, dolayısıyla annenle de öyle. Babası çok saygı duyulan emekli bir albay. Kadın kimyager, başka işlere bulaşmış, sıkıntı işlere..." dediğinde, Ahu dosyayı okumaya devam etmişti.

"Bana bir hafta ver, içeriyi hallet, bende dışarıyı halledeceğim. Diğerlerinin haberi yok, kabul etmezler, şimdilik benim kararım olduğunu söyleyeceğim, benden nefret ediyor gibi davran." Dediğinde Ahu "Zaten nefret ediyorum!" dedi. Barlas tebessüm etti, acıyla karışık bir tebessümdü.

"Kimyager bir kadınla nasıl bir bağlantısı var bu adamın?" dedi Ahu.

"Albaydan kaynaklı olabilir –" dediğinde, Ahu sözünü kesmişti.

"Ya değilse?" dedi.

"Aksi olmasını kaldıramam, o kadarını kaldıramam Ahu." Demişti Barlas.

İkisi de sustuğunda, ortamda ölümcül bir sessizlik ve kötü ihtimaller denizi vardı. Barlas buna bir son vermek için açmıştı ağzını.

"Bu noktaya gelmemizin suçlularından biri benim, akılsız hareket ettim. Buna cüret edebileceğine ihtimal vermedim, bir lider gibi davranmalıydım." Dedi mahcup bir ifadeyle.

"Hakim bana vatan haini dedi, almak istediğimiz belgenin terör suçlarının içinde ne işi vardı?" dedi saf öfkeyle.

"Kafanı karıştırmak istemedim, diğerleri de anlardı." Dedi.

"Ulan adam terörist dedi lan bana! Bunu anlıyor musun? Anlayamazsın! Beni oraya sokarken bu ihtimaller kafanda yok muydu? Beni uyarabilirdin, anlatabilirdin ama yapmadın! Ben sizden bir nefes beklerken, sen iletişimi kestirdin, nefessiz bıraktın beni. Şimdi sana son kıyağımı yapıp, kadınla konuşmaya çalışacağım, dışarıya çıktığımda, hayatınızdan bir daha girmemek üzere çıkacağım Barlas Erdem!" dedi öfkeyle. Sesinde öfke vardı fakat gözlerindeki hüzünden başka bir şey değildi. Kazandığı zannettiği aileyi kaybetmenin hüznü vardı.

Son konuşmadan sonra herkes sustu, yol aktı gitti.

(Ahu Arslan'ın Anlatımıyla Şimdiki Zaman – Hastane)

Beynimin uyuştuğunu, vücuduma iğneler batırıldığını hissetmeye başladığımda, gözlerimi ağır ağır açtım. Beyaz tavana baktığımda, ışıklar gözlerimin önünde çoğalıyor, görüş açım bulanıklaşıyordu. Kolumun uyuştuğunu hissettiğimde, refleksle kendime çektiğimde, canım acımış ve metal kelepçe kolumu geri itmişti.

Hatıralarım zihnimde düştüğünde, derin bir nefes aldım ve etrafıma baktım. Hastane odasında, elim yatağa kelepçeli bir şekilde yatıyordum. Vücudumdaki ağrı baş gösterdiğinde, bıçak yaram sızlamıştı. Hafif doğrulmaya çalıştığımda, yaram sızlamış ve acıyla inlemiştim. Geriye düştüğümde, kulağıma gelen tanıdık sesle, kapıya doğru baktım. Yiğit'in sesiydi, biraz sonra kapı açıldı ve sesin sahibi içeri girdi. Benim aksime dimdik, jilet gibi bir takım ve kendinden emin bir ifadeyle içeri girmişti. O içeri girdiğinde, ardından giren jandarma yanıma yaklaşmış ve kelepçeyi çözüp dışarı çıkmıştı.

Yiğit yeşil gözlerini, benim gözlerime dikmiş, hasar tespiti yaparmışçasına beni inceliyordu. Yüzünde her zamankinden farklı bir ifade vardı. Daha önce bana hiç bakmadığı bir ifadeyle bakıyordu. Şefkatle, gözleri gülerek bakıyordu. Yanıma yaklaştığında, şaşkın bakışlarla ona bakmaktan öteye gidemiyordum.

Yanıma oturduğunda, eliyle önüme gelen saçımı kulağımın arkasına attı ve yüzümü incelemeye başladı. Ne yapacağımı, ne diyeceğimi bilemedim o an.

"Ahu, iyi misin? Ağrın var mı? Doktoru çağırmamı ister misin?" dedi. Kafamı iki yana salladım.

"İyiyim." Dedim fakat yalandı, iyi değildim. Belki yaram bir bıçak yarasının ötesi değildi fakat iyi değildim.

"İyi değilsin ama olacaksın. Tutukluluk kararını kaldırttım, siciline işlemeyecek." Dediğinde, Ahu "Evime gidebileceğim demek." Dedim. Bu seninle değil, tek başıma gideceğim demekti sanırım. Kaşları çatıldığında, acıyan bileklerimi ovmaya başladım. Konuşmamız doktorun gelmesiyle kesildi. Artık özgürdüm, buradan çıkıp evime gidebilirdim. Doktor Yiğit'i dışarı çıkarmış ve beni muayene etmişti.

Hastanenin çıkış kapısından bahçeye ulaşmak için adımlarımı hızlandırdım. Hastaneden çıktığımda, güneşe çıkmanın verdiği rahatsızlık ile gözlerimi kamaştırdım. Sokağın diğer tarafına baktığımda, bekleyen altı kişiyi gördüm. Feza, Barlas, Alin, Ege, Çağan ve tabii ki Yiğit. Bana gülümseyerek bakan altı kişiyi görmezden gelerek yürümeye başladığımda, arkamdan bağıran Ege'nin sesini duydum. Öfkeli olduğum onlar değildi, Barlas bile değildi aslında. Kendime öfkeliydim, onları kaybettiğimi düşündüğümde, hissettiğim duygular için kendime çok öfkeliydim. Yeni bir zaaf yarattığım için birilerine bağlandığım için çok öfkeliydim. Nasıl benden vazgeçerler diye kızdığım için çok öfkeliydim.

Ege hızlı adımlarla önüme geçip beni durdurduğunda, onun sıcak gülümsemesini izledim, bunu özlemiştim. Ege hiçbir şey demeden bana sarıldığında, bende ona sarıldım. Ardından Alin ve Çağan gelmiş ve sarılmamıza katılmıştı. Bizi izleyen üçlüye baktığımda, gülümseyerek bizi izlediklerini görmüştüm. Bana sarılan kolların etkisiyle mi yoksa ağrılarım yüzünden midir bilinmez, gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı. Yaşlar çoğaldığında, kollar daha da sıkılaşmıştı. Deli gibi ağlıyordum, küçük bir çocuk gibi... Ağlamalarım iç çekişlere döndüğünde, beni saran kollardan ayrıldım, göz yaşlarımın ardından onlara gülümsedim, sorun yok der gibi. Ardından onları arkamda bıraktım ve yürümeye başladım. Arkamdan ismimi bağırmalarını umursamadan yürüdüm ve ilk gördüğüm taksiye bindim.




Merhaba Sevgili nazik okuyucum:

Geri döndük, ben, Ahu, Yiğit, Alaka ve diğer herkes. Düzenli olmaya çalışacağım size söz veriyorum. Yorumlarınız bana ilham oluyor, fikirlerinizi bekliyorum, hepsi çok değerli. Sizleri seviyorum.

99.yazar.

ADALET ÇIKMAZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin