BÖLÜM 11: ÖRGÜT
♔
Kraliyetin Vimos'a geleceğini öğrendikten sonra çevremdeki insanlar ikiye ayrılmıştı; kraliyetin gelişini heyecanla kabul edenler ve kabul etmek istemeseler de sessiz kalanlar.
Elimde koca bir taş ile tek başıma durduğum o gün kalabalığın içinden fırlayan bir mermiyi görene dek yalnız olduğuma inanmıştım. Vimos'ta hiçkimse kraliyete karşı gelmeye cesaret edemez, ülkemizi tekrar özgürleştirmek için bir şeyler yapmaz sanmıştım.
O gün Robin'in babasının silahından çıkan o mermi hâlâ hedefine ulaşmamıştı aslında; sahibini kaybetmiş ve kendine yeni bir sahip bulup rotasını değiştirmişti.
O mermi şimdi Robin Gray'in emrindeydi.
"Annen nasıl oldu daha iyi mi?" diye sordu asker tıraşlı çocuk. Buradan gözlerinin rengi belli olmuyordu ama oldukça iri gözleri vardı.
Robin bir an soruyu soran kişiye kaşlarını çatarak baktıktan sonra, "Bilmiyorum," diye cevap verdi. "Babam..." dedikten sonra soluğu kesilmiş gibi duraksadı. "Babam öldükten sonra oturup da konuşmadık hiç."
Masada kısa bir an kimse konuşmadı, belki de kimse söyleyecek bir şey bulamadı. Ben de karanlığın içinde merdivenlere saklanmış onları izliyordum. Ortaya çıkmak için doğru anı beklerken burada gizlenip kalmıştım.
Bu sessizliği fırsat bilip yanlarına inmek için merdivenleri sessizce inmek istedim ama tahta merdivenlerin ortasına geldiğimde bastığım basamak iç ürperten bir sesle gıcırdadı.
Masanın etrafındaki beş çift göz bir anda bana doğru dönünce panikle olduğum yerde donup kaldım. Adını bilmediğim iki çocuk hızla masanın üstündeki kağıtları toplamaya başlarken Robin birden ayağa kalkıp belinden bir tabanca çıkardı ve bana yöneltti.
Anlaşılan babasından ona miras kalan tek şey intikam duygusu değildi; babasının tabancası şimdi Robin'in elindeydi.
Yeşil gözlerindeki soğukkanlılık buradan bile belliydi. Karşısındaki kişiyi gözünü bile kırpmadan vurabileceğini gözlerinden anladığımda ellerimi havaya kaldırıp, "Benim Nita White!" dedim acele ile. Beni hatırlamayacak olmasından korkarak hızlı hızlı, "Bugün konuşmuştuk hani? Hatırladın mı?" dedim.
Robin tabancayı tuttuğu elinin baş parmağı ile tabancanın arkasında bir şeyi hareket ettirdi ve klik diye bir ses çıktı.
"Kim olduğunun bir önemi yok," dedi buz gibi bir sesle. "Burada ne işin var?"
Diğer iki çocuk masadaki kağıtları saklamaya çalışırken Dion istifini hiç bozmadan oturarak Robin'i izliyordu. Fırıncının oğlu Thedore ise Robin'in yanına gelip tabancanın namlusuna elini koyarak aşağı eğmeye çalıştı.
"Ben Nita'yı tanıyorum," dedi Theo. "Ondan zarar gelmez. İndir silahını."
Robin'in yüzündeki kaslar bir an bile gevşemedi. Ben ellerim havada korkuyla elindeki tabancaya ve onun parlayan yeşil gözlerine bakarken o da gözlerini bir an bile benim üstümden ayırmıyordu.
"Bu kız prensin yardakçılığını yapıyor," dedi Robin. Theodore'un elini tutup tabancanın üstünden çektikten sonra iterek uzaklaştırdı. "Buraya neden geldiğini hemen söylemezsen bu gece evine dönemezsin!"
Theodore yalpalayıp son anda dengesini sağlarken kahverengi gözleri Robin'e şaşkınlıkla bakıp kaldı. Ben de şaşkındım. Robin'in böyle bir yanı olduğunu hiç tahmin etmezdim. Çok yabancı hissettirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASALIN GİZLİ KATİLİ
General FictionBir varmış, bir yokmuş. Yok olunmuş. Bu masalda prens kızı evlenmek için değil, infaz etmek için arıyormuş. Zaten dans da etmemiş kimse. Bal kabağı da yokmuş, kabarık elbiseler de. Arkada kalan ayakkabı bir katilin elinde. Zehirli elmaları cad...