BÖLÜM 2: İSYANIN İLK KIVILCIMI
♔
İnsanlar heyecanla bağırıp bir kafese kapatılmalarını alkışlıyorlar ve kafeslerinin kilidini vuran yaratıklara selamlarını sunuyorlardı. Kral ve kraliçe yüzlerinde sahte olduğuna emin olduğum bir gülümseme ile Vimoslulara bakıp el sallarken prens onların bir adım gerisinde durmuş donuk yüzü ile kalabalığı seyrediyordu. Yanımda bir kız bana çarpıp önüme geçmeye çalışırken iki elini ağzına kapatmış, "Aman Tanrım çok yakışıklı! " diye ağlıyordu. Ona gördüğünde kendisini çok aptal hissettirecek bir bakış attım ancak gözleri prensten başkasını görecek gibi değildi.
İçinde koca bir taş bulunan çantamı yanımdan önüme kaydırıp sımsıkı tuttum ve etrafa tekrar bakındım. Kraliyet korumalarının olmadığı tek bir yer bile yoktu. Amacım kimseye zarar vermek değildi yalnızca uykuya dalmış insanları uyandıracak bir gürültü yaratabilmek istiyordum. Planım taşı, camları bile koyu renk olan lüks siyah arabalarının camına atıp parçalayarak bir isyanın ilk adımını attıktan sonra kalabalığın arasına karışıp kaçmaktı. Yakalanma ihtimalim oldukça yüksek olsa da kayıp vermeden kazanç sağlanamayacaksa ben verilecek kayıp olmaya hazırdım.
"Vimos bundan sonra bambaşka bir ülke olacak! " dedi kral Lexus büyük bir gururla. "Atalarımızın emaneti olan bu ülkeyi daha güzel bir yer haline getireceğimizden şüpheniz olmasın. "
Halk kulaklarına süzgeç takılmış gibi bu cümleleri de alkışladı. Ilık ılık esen rüzgâr biraz daha şiddetlenerek esmeye başladığında kraliçe Roxana zarif hareketlerle uçuşan birkaç tel saçını kulağının arkasına doğru itti. Hava bir anda birkaç derece birden inmiş gibi soğudu.
Gözlerim tekrar şüphe uyandıracak kadar ifadesiz bekleyen prensi buldu. Ona her baktığımda içimden bir ürperti geçiyor ve beni rahatsız ediyordu. Annesi ve babası sürekli gülümserken onun da onlara ayak uydurması gerekmez miydi? Hoş, gerçek bir ifadesizliği sahte gülümsemelere tercih ederdim ya neyse.
Esen rüzgâr prensin dizginlenmiş siyah saçları arasında dolaşarak onları dağıttı ve doğal bir görünüm verdi. Prens tacı başının üzerinde ihtişamla parlıyordu. Bir an taşı o taca fırlatıp kafasının üzerinden düşürmek istedim. Belki yanlışlıkla kafasını da yarabilirdim ve hiç pişman olmazdım.
Çantamı açıp etrafıma bakınarak taşı çıkardım ve elimi elbisemin eteği ile saklamak için aşağı indirdim. Kalbim öyle hızlı atmaya başladı ki ellerimdeki tüm kan bir anda çekilmiş gibi buz kesildiler. Yapmak düşünmekten daha zor olacaktı ama yapacaktım. Eğer işler ters giderse annem çok üzülecek babam ise hayal kırıklığına uğrayacaktı. Ablam mahvolurdu ve arkadaşlarım inanmak istemezlerdi.
Herkes hipnoz olmuş gibi kraliyet ailesine bakarken taş olan elimi yavaşça yukarı kaldırıp hedefimi belirledim. Son kez derin bir nefes alıp kolumda bunu yapacak gücü topladım. Yanımda bir anda simsiyah giyinmiş ve siyah şapka takmış biri belirip taş tutan elimin bileğini tuttu ve hızla aşağı indirdi. İri taş elimden kayıp yere düşerken şok içinde dönüp beni durduran kişiye baktım.
"Zaria?" dedim şaşkınlıkla. Kısa siyah saçlarını siyah bir şapka takarak kapattığı ve tamamen siyah giyindiği için bir an onu tanıyamadım.
"Aptal! " diye sessizce tısladı. "Kendini öldürtmeye mi çalışıyorsun!? " Koyu kahve gözlerinin etrafı sinirle kızarmıştı. "Cidden kafayı yiyeceğim artık! "
Zaria'yı bir an için kraliyet korumaları sanarak yaşadığım korku kaybolunca sımsıkı tuttuğu bileğimi çekmeye çalıştım.
"Bana engel olmaya çalışma, " dedim. Gözlerimi aşağı eğip yere düşen taşa baktım. "Bırak beni ve buradan uzaklaş hemen! "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASALIN GİZLİ KATİLİ
Tiểu Thuyết ChungBir varmış, bir yokmuş. Yok olunmuş. Bu masalda prens kızı evlenmek için değil, infaz etmek için arıyormuş. Zaten dans da etmemiş kimse. Bal kabağı da yokmuş, kabarık elbiseler de. Arkada kalan ayakkabı bir katilin elinde. Zehirli elmaları cad...