BÖLÜM 16 | ARANIYOR: MAVİ GÖZLÜ KIZ
♔
Kraliyet şatosuna doğru hızlı adımlar atarken görüşümü bulandıran göz yaşlarımı sık sık elbisemin kollarına siliyordum. Attığım her adımda teslim olurken söyleyeceğim farklı farklı cümleler, farklı farklı senaryolar kuruyordum zihnimde. Sildiğim her gözyaşımda farklı bir teslimiyet vardı.
Ben kötü bir insan mıydım bilmiyordum ama berbat bir kardeştim.
Örgütün verdiği görev sonucunda ablamın başının belaya gireceğini düşünmemiştim ama düşünmeliydim! Kendimi göreve ve örgüte girmeye bu kadar odaklamasaydım, biraz da olsa ayrıntıları düşünseydim ablamın sadece oyununu mahvetmekle kalmayacağımı, onun da suçlu sayılabileceğini tahmin edebilirdim belki.
"Ablamı mı tutukladılar?" diye şaşkınca annemin ve babamın gözlerine bakarken bile tahmin edememiştim sebebi. "Neden?"
"Oyun yazarı Gill olduğu için cadı kostümlü kızı onun ayarladığını düşündüler," diye babam açıkladığında her şey oturmuştu zihnimde. "Gizlice gösterinin içine bir protesto yerleştirdiğini zannediyorlar."
Benim yazdığım cümleleri oyun yazarı olduğu için ablamın yazdığını düşünüyorlardı. Örgütün tehlikeli planını ablamın yaptığını düşünüyorlardı!
Yanımdan hızla siyah bir Kraliyet arabası geçerken taşların üstünden geçen tekerleklerin çıkardığı ses sanki zihnimde bir patlama yaptı ve birkaç dakika önce çarptığım evimizin kapısının sesine dönüştü.
"Nita nereye?" diye bağırmışlardı annem de babam da hemen arkamdan dışarı çıkarak. "Nita!"
Annem perişan halde ağlıyor babam ise çaresizce peşimden geliyordu.
"Ablamın yanına," demiştim sakince. Aklımda çoktan bir plan oluşturmuştum. Doğruca Kraliyet'e gidecek ve gerçek suçlunun kim olduğunu söyleyecektim. Sonra ne olacağı o an umurumda olmamıştı çünkü düşündüğüm tek şey ablamı özgür kılmaktı.
"Nita buraya gel!" diyerek kolumdan tutup durduran babama akmaya hazır yaşlarla dolan gözlerimle bakmıştım. "Eve gir hemen! Nereye gittiğini sanıyorsun sen? Ne yapabilirsin?"
"Öylece oturup bekleyemem," derken gözlerim boşlukta asılı kalmış bir halde başımı iki yana sallamıştım. "Bir şey yapmam lazım... Bir şey..."
Babam kolumu bırakıp koca elleriyle yüzümü iki elinin arasına alıp yüzüne bakmaya zorlamıştı beni. "Nita bana bak," demişti, gözlerinde ilk kez baş edemediği bir korku vardı babamın. "Beni dinle kızım... Başkan Marcus'a gideceğim tamam mı?" demişti. "O bize yardım edecektir."
Gözyaşlarım hıçkırıklara dönüşürken krizin eşiğinde delirmiş gibi gülmüştüm babamın sözlerine. Başkan Marcus artık Kraliyet için çalışan, korkak bir adamdı ama bunu babama söyleyememiştim o an. Söylesem de dinler miydi emin olamamıştım biraz da.
Başka türlü beni bırakmayacaklarına emin olunca babamı ve annemi evde bekleyeceğime ikna edip ikisinin Başkan'ın yanına gitmesini beklemiştim. Onlar mahalleden çıkar çıkmaz ise şatonun yolunu tutmuştum.
Ablamı kurtarmanın başka yolu var mıydı düşünemiyordum. Başkan Marcus gerçekten yardım edebilir miydi düşünemiyordum. Yanaklarıma akan gözyaşlarım sanki tüm düşüncelerimi silip akıtıyordu. Tek bir düşünce yapışıp kalmıştı orada; gerçek suçluyu teslim etmek.
Şatonun bahçe kapısına yaklaşmadan durup gözlerimdeki yaşları sildim. Çenemi yukarı diktim ve yüzümdeki tüm ifadeleri yok etmeye çalıştım ama içimdeki her yeri birbirine katan fırtınayı durduramıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASALIN GİZLİ KATİLİ
General FictionBir varmış, bir yokmuş. Yok olunmuş. Bu masalda prens kızı evlenmek için değil, infaz etmek için arıyormuş. Zaten dans da etmemiş kimse. Bal kabağı da yokmuş, kabarık elbiseler de. Arkada kalan ayakkabı bir katilin elinde. Zehirli elmaları cad...