BÖLÜM 10: KARANLIĞA DÜŞEN KUŞ
♔
Karanlık gökyüzünü yarıp bir anlığına ortamı aydınlatan ve sonra daha da karanlık hissetmemizi sağlayan şimşeğin sesi sanki metrelerce yukarıda değil benim içimde çakmıştı. Zaman ileri akmaya devam etse de zihnimde geriye gidiyordum.
Gözlerimin önünde gülümseyerek bakan kızın yüzü prensin ellerinde çarpıldı. Bir boya fırçası başıboş bir darbe ile tuvale çarptığında etrafa kan sıçradı.
Kafamın içinde nefes nefese çığlık atarken anneme, diğer terzilere ve en önemlisi polislere bir şey belli etmemek için ifadesiz bir yüz ile durmaya çalıştım.
"Ne?"
"Nasıl kaybolmuş?"
"Genç kız mı? Olacak iş değil!"
Tüm terziler şaşkınlıkla birbirlerine bakıp kaldılar. Birinin kaybolması Vimos için hiç normal bir durum değildi; küçük çocuklar bile kaybolmazlardı çünkü bir çocuk yolunu şaşırsa bile mutlaka biri tarafından evine geri götürülürdü; illâ ki çocuğu tanıyan birileri çıkardı. Genç bir kızın kaybolmuş olması hiç normal bir durum değildi.
Reba teyze, "Kim kaybolmuş?" diye sorarken herkes gibi şok içindeydi. Polislerin ağzından çıkacak ismi korkuyla bekledim ve Jamya'nın adını söyleyeceklerine neredeyse emindim.
"Kusura bakmayın hanım efendi bu bilgiyi sizinle paylaşamayız," dedi polis. Reba teyze anlayışla başını sallarken terziler düşünceli ve şaşkın bakışlarla birbirlerine bakıyorlardı.
Polisler, "İyi akşamlar," deyip şatoya doğru yürüdüklerinde biz de şatonun bahçe kapısına doğru yürümeye başladık. Her zaman alışık olduğumuz yağmur henüz şiddetli yağmadığı için kimsenin ilk telaşı yağmur değildi şimdilik.
Annem, "Bir genç kız nasıl kaybolur aklım almadı benim," dedi yürürken. "Başına kötü bir iş gelmemiştir umarım."
Uyuşuk adımlarla annemleri arkalarından takip ederken içim içimi yiyordu. Öylece eve gidersem sabaha kadar gözüme uyku girmeyecekti bundan emindim ve bu kaybolan kızın Jamya olup olmadığını hemen öğrenmem gerekiyordu.
Eğer Jamya kayıpsa polislere prensi şikayet edecektim; evet yapacaktım bunu hatta direkt krala bile şikayet edebilirdim.
"Anne!" deyip olduğum yerde durduğumda annem arkasına dönüp baktı. Benim durduğumu görünce o da durdu. "Ben şatoda defterimi unutmuşum hemen onu alıp geleceğim tamam mı?" dedim.
Annem kaşlarını çatıp, "Kızım saçmalama nasıl gireceksin içeri?" diye kızdı.
Bugünden sonra terzi yardımcısı olarak şatoya girme hakkı olan nadir insanlardan biri olduğumu düşünüyordum.
"En azından şansımı deneyeyim fazla oyalanmam merak etme," dedim.
"Niye unutuyorsun eşyalarını yavrum dikkatli olsana!" Annem biraz kızsa da şatoya geri dönmeme engel olacak bir şey söylemedi.
"Siz gidin ben size yetişirim," deyip arkama döndüm ve tekrar şatoya doğru yürümeye başladım.
Taşlı yolda yürürken ellerimi iki yanımda yumruk yapıp sıktım. Prensin tehditleri adımlarımı ağırlaştırıyormuş gibi hissetsem de yürümeye devam ettim.
Şatonun giriş kapısında bekleyen korumalara, "İçeride önemli bir eşyamı unutmuşum girip alabilir miyim?" diye sorarken beni fazla zorlamadan içeri almalarını umuyordum. "Kraliyetin tasarımcısı tanıyor beni zaten bundan sonra her gün buraya gelip terzilere yardımcı olacağım," diye ekledim itiraz edeceklerse bile edemesinler diye.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MASALIN GİZLİ KATİLİ
General FictionBir varmış, bir yokmuş. Yok olunmuş. Bu masalda prens kızı evlenmek için değil, infaz etmek için arıyormuş. Zaten dans da etmemiş kimse. Bal kabağı da yokmuş, kabarık elbiseler de. Arkada kalan ayakkabı bir katilin elinde. Zehirli elmaları cad...