4 | DARAĞACINDA FİLİZLENEN NEFRET

666 74 14
                                    

BÖLÜM 4: DARAĞACINDA FİLİZLENEN NEFRET




Kendimi pencereden aşağı bıraktığımı ve sadece kısacık bir an rüzgârın kulaklarımda uğuldadığını düşündüm. 3. kattan aşağı düşmem saniyeler bile sürmezdi sanırım. O kadar hızlı olurdu ki sert betona çarptığımda gözlerimi kapatmaya bile fırsatım kalmazdı. Vücudumdan yere kanlar akarken hâlâ açık duran gözlerimle acıyla etrafıma bakardım; canım çok yanardı ama sesim bile çıkamazdı belki.

Prens arkasında Benedict ile istifini hiç bozmadan gelir ve soğukkanlılığını koruyarak ölüp ölmediğimi kontrol ettirirdi. Eğer oracıkta çoktan ölmüşsem yüzünde memnun bir gülümseme ile beni orada bırakıp gider, hâlâ hayattaysam da acılı bir hayat sürmem için beni hastaneye yetiştirirdi.

Bu hikâyede kazanan hep o olacaktı.

Benedict, Prens Jakel'e gözlerini hafifçe kısarak bakarken o bakışlarda bir an küçük de olsa olmaması gereken bir samimiyet görür gibi oldum. Sanki Benedict prense 7/24 saygıyla hizmet eden bir koruma ya da çalışan her ne ise öyle değilmiş de yakın bir arkadaşıymış gibi. Ancak bu çok kısa bir an sürdü.

"Siz nasıl diyorsanız... " dedi ve başını hafifçe öne eğerek Prens Jakel'in bir adım gerisine çekildi.

Prens kollarını önünde kavuşturup kaşlarını hafifçe yukarı kaldırarak, "Atlamayacak mısınız? " diye sordu yine kibarca. Böylesine bir kibarlık, kullandığı cümlelere hiç yakışmaması gereken tavırlardı ama tuhaf bir şekilde nazik olmak onun kaba söylemlerinde sırıtmıyordu.

Prense, Benedict'e ve duygusuz robot misali hareketsiz bekleyen görevliye tek tek baktıktan sonra başımı dışarı çevirip aşağı baktım. Normalde yüksekten korkmaz aksine yüksek yerlerde olmayı severdim. Ağaçların en tepesinde olmak, geceleri evin çatısına çıkıp yıldızlara bakmak isterdim hep. Ancak şimdi bu haldeyken aşağı baktığımda zemin korkunç göründü gözüme. Ellerimin terlemeye başlaması da korkudan olsa gerekti çünkü hava o kadar da sıcak değildi.

Gözlerimi birkaç saniyeliğine kapatıp hangisinden daha çok korktuğumu düşündüm. Kraliyet ailesine boyun eğen, ülkesinden vazgeçen bir Vimoslu olmaktan mı yoksa düşmekten mi? Hangisi canımı daha çok yakardı? İrademe el koymaları, benliğimi yok saymaları mı yoksa betona çarpan bedenim mi?

Gözlerimi açıp tekrar prens Jakel'e baktıktan sonra gülümseyip içeride olan diğer bacağımı da dışarı çektim ve tutunduğum pencere kenarından elimi bıraktım. Benedict'in, "Hayır! " diye bağırdığını duyduğumda çoktan elimi boşluğa teslim etmiştim.

Kendimi düşmeye hazırlamışken bir el elimi yakaladı. Atlamak yalnızca bir anlık bir cesaret meselesiydi, o kısacık anı yakalamak öyle zordu ki bunu başarabilmişken neden cesurca gitmeme izin vermiyorlardı?

Atlarken kapattığım gözlerimi açıp elimi tutarak düşmeme engel olan kişiyi görebilmek için başımı yukarı kaldırdım. Prens tek eliyle elimi sımsıkı tutmuştu; dişlerini sıktığı için elmacık kemikleri iyice ortaya çıkmıştı ve alnında zorlandığını belli eden yeşil bir damar belirmişti. Gri gözleri gözlerimle buluştuğunda orada gerçek bir endişe gördüm. Neden?

Gür sesiyle, "Benedict! " diye bağırdığında boynunda da alnındaki gibi bir damar yanıp söndü. Diğer elini bana doğru uzatıp, "Elini ver! " diye bağırdı sizli-bizli konuşmayı bir anlığına kenara bırakarak.

"Düşmeme izin verin," diye adeta yalvardım. "Bırakın özgürce gideyim."

Burnundan soluyup homurdandıktan sonra diğer eliyle uzanıp omzumdan kavradı. Benedict de gelince her ne kadar bırakmaları için çırpınsam da beni bir şekilde yeniden pencereye çektiler. Pencerenin dış pervazına dizlerim ile bastığımda prens zarif görünen elleriyle belimi kavrayıp beni kaldırarak odaya çekti. Birkaç saniyelik de olsa bedenim sert göğsüne yapıştığında midem kasıldı. Dağılmış sarı saçlarım üzerine doğru eğildiğim için yüzüne dokunuyordu. Ayaklarım tekrar yere bastığında bana dokunduğu için içimde ayrı bir rahatsızlık hissederek onu itmeye çalıştım ancak o yeniden pencereye çıkacağımı düşünerek beni daha sıkı tuttu.

MASALIN GİZLİ KATİLİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin