64. Bölüm: "Fısıltı."

438 30 140
                                    


**Bildiğin doğrudan, doğruysa asla vazgeçme geçme.**

Oturduğum yerden kalkmak yerine bankta geri çekilip irkildim. "Kimsin sen?"

Kızın gözleri normale dönerken bir şeyi yeni fark etmiş gibi anlına vurdu. "Ah tabi ya. İlk önce tanışmamız lazım değil mi?" Elini bana uzattı. "Adım Lida. Seninki nedir?" Kaşlarımı çatarak kızın isminde daha da şaşırdım.

"Lida mı?" Kız sıkmadığını elini geri çekmeden başıyla beni onayladı. "Yaşam mücahedesi demek." Derin bir nefes aldı. "Tam da bana uygun bir isim..." gözlerinden bir anlığına geçen hüznü anın da yok etti. "Ve senin adın?"

Uzattığı elini sıktım. "Lisa." Lida'nın da gülümseme bir an dondu. "İsimlerimizin arasında bir harf var." Sıkmak için uzandığım elini çekip göğsünün üzerine de bağladığı kolları ile denizi izlemeye başladı. "Acaba yaşadıklarımızın zorluğu da aynı seviyede midir?" Bu kız ne yaşadı bilmiyordum fakat benim yaşadıklarımdan fazla olduğunu düşünmüyordum. Herkesin yaşadığı kendine göre zordur elbette. Ah, yine kendime ters düşüyordum. Bunu düşünmemin nedeni yaşıyor olduğun depresyon da olabilirdi. Cevap vermediğimi fark edince heyecanla tekrardan bana döndü. "Bak ne diyeceğim. Aklıma çok güzel bir fikir geldi. Şu an seninle her şeyi konuşamam Lisa. Ama senin de normal olduğunu düşünmüyorum. Düşünmeyi geç, hissediyorum." Dudaklarımı araladığını da işaret parmağının havya kaldırıp beni susturdu. "Dört yıl sonra. Burada. Aynı saat ve aynı tarihte. Buluşalım. Ne dersin? O zaman çok daha değişmiş olacağız."

Tanımadığım biri ile neden buluşacaktım ki? Gözlerim kaldırdığı işaret parmağına kayınca baş ve işaret parmağının ortasında, bileğine yakın bir kısım da ay dövmesini olduğunu fark ettim. Gözüme çok tatlı gelen ay dövmesinden gözlerimi çekip kıza baktım. Enerjik birine benziyordu fakat böylelerin çoğu gece yatağında ağladığını da düşünürdüm. Acılarını, kahkahaların ardına saklamak kolay değildi. "Tamam." Dedim. Bunu dediğime ben bile inanamadım. "Buluşlalım. Dört yıl sonra." Derin bir nefes aldım. "15 Kasım da buluşacağız. Sakın gecikme." 15 Kasım... Zero'nun ölüm tarihiydi... İki yıldır yoktu bu evren de ve ben bir kere bile mezarını ziyarete gitmemiştim. Gidemezdim. Biliyordum. Daha yeni kabullenmişken gerçekleri, bir de mezarına gitmek orada kendimi öldürüp yanına yatma isteğimi tetiklerdi. İntiharı hiç düşünmedim mi sanıyorsunuz? Düşündüm, elbette düşündüm. Çok defa düşündüm. Bir gece gördüm onu. Rüyam da Zeno'yu gördüm. O sıralar her kesici alet, ilaç gördüğüm de aklıma intihar düşünceleri geliyordu. O masmavi gözlerin de hüzün vardı. Ölürken gülümseyen prensimin hüzünlü olduğunu görmek ağır gelmişti. "Ben kendimi senin için öldürdüm. Yaşaman için. Senin için kıydığım canına mı kıyacaksın?"

O cümlelerden sonra telaşla başımı iki yana sallamıştım. Orda gözüm de küçük, üzgün bir erkek çocuğu gibiydi. Şekeri alınmış bir erkek çocuğuna, şeker vermek istiyordum adeta. "Hayır! Canıma bile isteye aşka kıymayacağım."

Başını sağ omuzuna yatırmıştı. "Söz mü?"

Başımı hızlıca olumlu anlam da yukarı aşağı sallamıştım. "Söz."

Rüyam da ondan duyduğum bu cümleler sayesin de ölümü aklımdan bile geçirmiyordum. Karşımdaki neşeli kıza bakıp aklımdaki şeyleri yok etmeye çalıştım. Bu kız neydi? Sihirli birinin dünya da ne işi vardı? Daha da önemlisi, neydi o?

"Tekrar soruyorum, nesin sen?"

Kız bana göz kırptı. "Dört yıl sonra açıklayacağım Lisa. Şu an bir sürü bilinmezliğin içindeyim ve neyin doğru, neyin yanlış olduğunu bilmiyorum. Ama öğrenmeye çalışıyorum. Dört yıl sonra derlerim geçecek mi? Hayır. O dert benimle mezara kadar gelecek. Fakat soru işaretlerim azalmış olacak." Derin bir nefes aldı. Nefes alışverişine bile bir an da keder bulaşmıştı. "Umarım yaşarım ve tekrar görüşürüz Lisa."

KAYIP ELEMENTLER | KİTAP OLDU! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin