49. Bölüm: "Hiç bir şey düşünme ve dans et!"

324 25 11
                                    


**Ben her zaman iyiydim. Kötü olduğumda bile...**

**"Ve o zaman anlayacaksın, sevdiğin biri ile dans etmek; her şeyi çözebilecek kadar güçlüdür."*

**Ateş gibi parlıyor, buz mavisi gözleri.**

Herkes şaşkın, herkes sessizdi... Herkes benim sanatçısı olduğum heykele bakıyordu. Buz kütlesi mi demeliydim? Sanki tek emrimle, o dalgaya benzeyen buz kütlesi Tayla'nın üzerine devrilecekti. Sanki o buzun sivri uçları Tayla'nın her bir zerresini deliş deşik etecekti. Ellerimin içindeki acıyı tekrar hissettiğimde bakışlarımı avuç içlerime çevirdim. Buzun ardından kalan soğuk havayı gördüm. Bilmediğim, bazen bilmek istediğim, bazen ise kaçmak istediğim şeyler o kadar çok olmuştu ki buraya geleli... Peki ben bu karşımdaki heykelin anlamını bilmek istiyor muydum? Yoksa kolay yolu seçip, görmezden gelip kaçmak mı istiyordum? Kaçmam mı gerekiyordu?

Hayır. Dedi iç sesim. Sen Ejderha prensessin, sen kaçmazsın. Kaçamazsın. İçimde, Lisaiki diye seslendiğim, zor anlarımda bana herşeyi öğreten ses susalı çok olmuştu. Şu an yanımda olup bana yol göstermesini çok isterdim. Ama 'o' tamamiyle gitmişti. Tıpkı Werola'nın da geri gelicem dediği halde gelmediği gibi...

Şu an sevinmeli mi, üzülmeli miydim bilmiyordum. Aklımdan geçen tek düşünce Ejderha ateşi ile beraber bu güçle nasıl başa çıkabileceğimdi. Kızlar ne ara yanıma gelmişti bilmiyordum. Ablamın diğer elimi tuttuğunu, üşüme hissim ile kollarımı sıvazladığımda, elimi ablamdan çektiğimde fark etmiştim.

"Buda neydi böyle!? Tayla elindeki malzemeleri çıkartıp yere attıktan sonra koşarak yanıma geldi. Sinirli bakışlarından ondan bir şeyleri bile bile sakladığımı düşündüğünü anladım. Ben bile bilmiyordum olanları, sana nasıl anlatabilirdim?

Koşarak geldi, kollarımdan sarstı beni. Beni kendime getirmek için, benim için değil. Sinirlendiği için, ona açıklama yapmam için sarsıyordu beni. Gözlerine bakmak dışında bir şey yapmadım. Sadece siyah gözlerine baktım. Kızlar beni arkalarına alarak Tayla'dan korumaya çalıştılar. Beni Tayla'dan değil de, bu bilinmezlikten korusalar daha işe yarardı. Tabikide bunu onlara söylemedim. Sadece izledim. Beni koruma çabalarını izledim. Beni o buz kütlesinden ve Tayla'dan uzaklaştırmalarını izledim. Beni portal açıp eve götürmelerini izledim. Titreyen bedenimi yatağa yatırıp üstümü örtmelerini izledim. Yatağıma götürürken bana sordukları soruları izledim. Herkes odadan çıkarken Damla'nın dönüp saçlarımı okşayıp yanağımı öpmesini izledim. Her zaman yanımda olduğunu söyleyip gitmesini izledim. Ardından yavaşça kapattım gözlerimi. Titreme tekrar geldiğinde daha çok sarıldım üzerimdeki yorgana. Tenim buz gibiydi, göz yaşlarımda... Yanaklarım göz yaşlarım yüzünden tekrar üşümeye başlamıştı. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama uyudum. Soğuğun böyle bir özelliği yok mudur zaten? İlk önce soğuktan hissizleşirsiniz. Sonra ise derin bir uyku çağırır sizi. Dirensenizde, eninde sonunda uykuya dalarsınız. Ben de uyudum. Diğer insanlar öldürücü soğukta bir daha uyanmazlardı. Ama ben uyandım. Lanet mi yoksa lütuf muydu bu olanlar? İçindeki ateşin birden donması ve derin uyku isteği lanet miydi? Yoksa o uykudan her seferinde istemden de olsa uyanmak lütuf muydu? Hangisiydi? Neler oluyordu? Üşüyordum. Hemde çok...

Bir yanım bu gücün altında ezilip küle döneceğimi, yada kar tanesi olup yok olacağımı söylerken, bir yanım da bu güç ile Wiskor'dan bile güçlü olabileceğimi söylüyordu. Kim bilir? Belki iyi düşünen yanım haklıydı. Belki de bu iyi bir şeydi. Ağır olsa da iyi birşeydi...

KAYIP ELEMENTLER | KİTAP OLDU! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin