Baran beni hastaneye bıraktı. Kendiside benimle beraber geldi. Doktor bizi görünce ayaga kalktı.
"Hoşgeldiniz. Baran bey,Dolunay'la beni yalnız bırakır mısınız?" Diye sordu. Baran mırın kırın yapmadan "Peki," diyerek açık olan kapıdan çıktı. Ben de masanın önünde durdum. "Buyur,otur," dedi doktor,sandelyeyi göstererek. Eteğimin arkasını düzelttim ve oturdum.
"Özel bir akşam bozdum galiba. Üzgünüm ama önemli. Seninle hastalığın hakkında konuşacağım. Dolunay, hastalığın son evreye geldi. Anlıyorum, diğer yaşıtların gibi gençliğinin tadını çıkarmak istiyorsun ama dikkatli olman gerek. Zaten ölicem diyerek daha kötü olursun. Artık iyileşmen için umudumuz görmeyen birine gökkuşağını anlatmak gibi -Cem Adrian-."
Doktorun sözleri beni öldürmüştü. Daha arabadayken Baran'la sevgili olduğumuzun hayallerini kuruyordum. Şimdi ise... Hepsi koca bir hiç oldu! Hayallerim üzerime yıkıldı. Daha bir-kaç saat önce çıktığım bulutlardan yere çakıldım. Gözlerim dolmuştu. Baran'ı üzmemek için ondan uzak durmam gerekiyordu. Hayata bağlanmicam.
"Al,yeni ilaç listen," dedi listeyi vererek. Alıp "İyi geceler," diyerek yerimden kalktım. Kapidayken doktor "Çok az umudumuz var, Dolunay. Büyümesi senin elinde. Kendine dikkat et," dedi. Ben de umursamaz bir şekilde çıktım odadan. Baran beni görünce ayağı kalktı. Üzgün olduğumu anlamış olmali ki ellerini yanağıma koydu ve akan gözyaşlarımi sildi.
"Seni seviyorum," dedim ve omzunda ona sarilarak ağlamaya başladım. O da bana sarıldı ve "Bende," dedi. Uzun tutmak istemedim. Sarılmayı bıraktım ve çantamın içinden bilekliği çıkardım. Koluna taktım. "Doğum günün kutlu olsun," dedim ve öptüm. "Saol," dedi ve o da beni öptü. "İçeride ne konuştunuz?" Diye sordu. "Ben de senle bunu konusacaktim," dedim ve asansöre doğru yürüdük. "Konuş," dedi. "Arabada," diyerek konuşma zamanını erteledim. Cümleleri toparlamam gerek.
"Doktor iyilesmem için artık umut olmadığını söylüyor. Dikkat etmeliymişim. Ama sen karşıma çıktığından beri hastalığıma meydan okuyorum. Bu beni daha fazla yoruyor. Senle hayatın dibine vurmak istiyorum. Bu beni daha hasta yapıyor. En sonunda ölücem,kaybedecek bir şeyim yok. Ama senin kaybedince üzülecek bir sevgilin olucak. Benim hastalığım Medcezir'de ki Mira gibi değil. Ben onu yok sayamam. Hem senin hem kendim için uzak durmaliyiz."
Bunları dedikten sonra Baran'ın gözleri doldu. İlk aşkı tarafından yok sayıldı. Çok saçma! Biz birbirmizi seviyoruz. Sevgili olmak en doğal hakkımız. Salak hastalık. Salak kanser hücreleri. "Tamam," dedi Baran. Sesi ağlamaklıydı. Gözlerinin içi kızarmıştı. Dayanamıyorum. Onu öyle görmeye. "Sen öyle istiyorsan. Ama bil ki senden vazgecmicem. Sen benim sevgilim olucaksın. Ben de senin. Sen benimsin," dedi. "Sen de benimsin. Ben de senden vazgecmicegim," dedim ve daha fazla canım acimasın diye arabadan indim. Eve bırakmıştı beni zaten. Eve girince bu konuyu annemlerle konuşmak istedim.
"Nazlı annemler nerede?" diye sordum. "Bahcede," cevabını aldıktan sonra bahceye yöneldim. Çardakta oturmuş kahva içiyorlardı.
"Meltem Erkıran ve Nazım Erkıran çok mutlu bir çift. Bir de kanserli kızları Dolunay Erkıran var. Ve kanserli kızlarınin iyileşmesi için umut yok! Ve bunu ailesi ona söylemiyor! Doktoru söylüyor!" Dedim ve yanlarına oturdum. Şasirmislardı. "Bilmediğimi saniyordunuz," dedim ve oturdum. Birbirlerine bakiyorlardı. "Kızım,sen ölüceğini öğrenince hayattan kopucaktin, o y-"
"Sus,anne. Zaten koptum kopucağim kadar. Size iyi gülmeler."
Dedim ve kalktım. Odama girdim ve aynaya baktım. Bu sefer göz yaşlarıma engel olamadım. Aktıkça aktılar. Üzerimi degistirdim ve yatağıma oturdum. Telefonumu elime alıp Nurşah'a mesaj attim."İyi ve kötü haberlerim var. İlk hangisi?" yazdim ve gönderdim. Son görülmesi 22:00'du. Saat ise 22:30'du. Sonra da Baran'ın son görülmesine baktım.'ÇEVRİMİÇİ' yazisi bana oradan sırıtıyordu. Durmuna ve profil fotoğrafına baktim. Durumunu değiştirmişti.'Peki ya birbirini seven insanlar birbirlerinden nasıl uzak duracak?' Suan üzerimden 10 tonluk yükü olan kamyon geçmiş gibiyim. Sonra yeniden çevrimiçi yazısına bakmaya gittim. Sen çevrimiçi ben çevrimiçi neden yazmiyon canımın içi? O sırada 'yaziyor' yazisini gördüm. Hemem mavi tik olmasin diye geri gittim ama geç kalmistim. "Birbirimizi taniyor gibi mi davranacağiz, yoksa tanimiyor gibi mi?" Yazdi. Ben cevap veremedim."Bilmiyorum," yazdim ve gönderdim. "Bir karae ver," yazdı. "Babalarimiz ortak. Tanismiyor gibi olmamız zor," yazdim. "Tamam," yazdı oda. WhatsApp'tan çıkıp telefonu kilitledim. Komedinime koydum ve kendimi bu erken saatte uykunun kollarına bıraktım.
Baran...
"Nasıl geçti kanka?"
"Dolunay'ın hastalığımdan dolayı görüşmemeliyiz demesini saymazsak hayatımın en güzel günüydü," dedim Doğukan'ın sorusuna karşılık. Sandalyeyi aldı ve yatağımın yanına geçti. "Bir dakika. Ne uzak durması?" dedi. O da şaşırşmıştı.
"Bak şimdi yemekten sonra bana dediğin yere götürdüm. 'Dolunay,seni seviyorum,'dedim. Sonra ellerimi yanaklarına götürdüm. Sonrada yakınlaştık. Tam dudaklarımız değicek telefon çaldı. Hastanaye gitmesi gerekt. Götürdüm.Doktor benim odadan çıkmamı istedi. Ben de çıktım. Çıktığında gözyaşları sıralar halinde akıyordu.Sonra bana 'Seni seviyorum,' dedi. 'Ben de,' dedim. Sonra benimle konuşmak istedi. Doktor hastalığının son evreye geldiğini ölüceğini söylemiş. Dolunay'da beni üzmek istemediği için benden ayrıldı. Ya da olmayan ilişkimizi bitirdi."
"Üzüldüm bak şimdi," dedi ve arkasına yaslandı. Gözlerim anlatırken yine dolmuştu. "Oha Baran! Bak aşık olursun anlarım. Herkes olur. Ama ağlaman, evren dışı. Bak evren diyorum," dedi ve bana uzaylıymışım gibi bakmaya devam etti. Gözyaşlarımı silip "Seviyorum oğlum. Aşığım," dedim ve telefonu elime aldım. Selfiemizi kilitli ekran ve ana ekran resmi yapmıştım. O resme baktım. Bu sefer gözyaşlarım döküldü. "Yanına gelip seni teselli etmek isterdim ama kızlar gibi yapmicağım. Ya da yapcam. Seni böyle görmek güzel değil," dedi ve sandalyeden kalkıp yatağa yanıma oturdu. "Kısa sürede kalbimin hepsine sahip oldu. En acısıda onun ölicek olması. Benim olmadan!Çok koyuyor be," dedim ve telefona bakmaya devam ettim.
"Çok mu seviyorsun?"
"Evet."
"O zaman şavas. O da seni seviyor. Şavaşmanda sorun yok. Varlığını hissettir."
"Tamam."
~•~•~•~•~
Sabah erkenden kalktım. Aşağıya indim. Masada kahvaltı yoktu. Babam oturmuş gazate okuyordu. Annem ise ortalikta yoktu.
"N'oluyor baba?" dedim ve babamin yanina oturdum. "Nazım'lara gideceğiz. Şirketle ilgili bir mesele. Annen önden gitti. Açıcakları butik ile ilgili konuscaklardı. Sen de şirketin gelecekteki başısın o yüzden geliceksin," dedi ve kalktı. "Üstünü giyin," emrini verince kalktı. Odama gittim. Beyaz baklavalarimı gösteren bir t-shirt ve siyah dar kot giydim. Babamın yanına indim. "Yarın öbür gün toplantıya böyle gelirsen seni işinden ederler. Bil istedim," dedi ve kapıyı açtı. Kapıda makam araci duruyordu. Babam kapıyı açtı ve 'bin' anlamında bakışlar atti. "Kendi arabamla gitsem," dedim. O da kabul etti. Semih'ten anahtarı aldım ve arabaya bindim. Arabaya binince telefonu elime aldım. Kiliti açtım. Dolunay karşıma çıktı. Ne güzel bir kız. Benim olucaksin biliyorum, Dolunay. Iyileseceksin. Düşüncelerden sıyrılıp rehbere girdim. Hizli aramaya girip DOĞUKAN'i buldum. Aradım. Bir çald, iki çaldı, üc çaldı ve açtı.
"Ne var be bu saatte?"
"Babam iş için Dolunay'lara gidiyor. Yanında benide götürüyor."
"İyi."
"Ne yapmam gerekiyor?" dedim arabayi sürerken.
"Uygun bir zamanda odasına gir. Bunuda mi ben söylim?"
"Evet,sağol," dedim ve kapadım. Acaba Dolunay uyandı mi? Acaba ne yapıyor? Ah Baran, ah. Çok aşık oldun sen. Kendine gel.Okuyucuasklarim şimdi ben bu karakterlere instada falan parodi-kesin yanlis yazdim- her neyse ondan açmak istiyorum. Sizce açim mi? Düşüncelerinizi yorumda belirtin. Bu arada beni instada falan takip etmek isterdniz ismin nazhuttt. Öpüldünüz :*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay Vakti
DragosteKanserli güzel Dolunay Erkıran. Playboy yakışıklı Baran Soysert. Ortak olan babalar. Birbirlerinin hayata bağlanmasını sağlayacak aşk. **** "Sen her zaman benim olucaksın,kara toprağın değil."