"Dolunağy!"
"Efendim!"
"İlacını al güzelim."
"Hemen babacığım."
Lanet ilaçlar. Ne zaman ben bu ilaçlardan kurtulucağım. Zaten ölümüm yakın. İlaç almama gerek görmüyorum. Çünkü onlar iyileşmem için var. Ama kimse bana iyileşmek isteyip istemediği mi sormadı. Tabiki istemiyorum. Hayatım zaten sıkıcı. Çünkü bir sevgilim yok. Ya da hayranlıkla yaptığım bir yeteneğim. Sadece kardeşlerim dediğim bir grubum ve büyük bir üne sahip olan ailem var.
Ailem, Soysert-Erkıran Ortaklar Şirketinin sahibi. Yaptığı büyük yatırımlar sayesinde büyük bir üne sahibiz. Tabiki herkez tarafından ünlü iş adamı Nazım Erkıran'ın kanserli kızı diye tanınıyorum. Yaşamak kesinlikle istemiyorum. Kim ister ki böyle bir durumda.
İlacımı alıp mutfağa doğru indim. Babam beni bugün o saçma şirketine götürecekti. Onada gitmek istemiyorum. Kalabalık ortamlar ve bana hasta gözüyle bakan bir çok insan. Hayır,almim.
"Dolunay çok üzgünüm çok önemli bir toplantım çıktı. Başka bir zaman seni ortağım ve oğluyla tanışıtırırım. Baran'la iyi anlaşcağına eminim."
"Ne demessin. Bana hasta gözüyle bakan bir insan daha. Yaşasın," dedim sahte bir neşeyle.
"Deme öyle. Önyargılısın."
"Hep suç Nazım Erkıran'ın kanserli kızında, değil mi?"
"Dolunay," dedi babam uyarıcı ses tonuyla.
"Tamam. Bay bay,baba," dedim ve kahvaltı tepsimi aldım. Odama çıkıp bilgisayaramın başına geçtim. Pretty Little Laires'ın yeni bölümünü açtım. Ve yine oradaki A'ya küfür ettim. Bölüm bitince kahvaltımda bitmişti. Günün sıkıntılı zamanları başlasın...
"Girebilir miyim?"
"Sure-şur-," diye cevap verdim çok sevgili anneciğime. İçeri geldiğinde süslenmişti. Kesin yine o sosyatik arkadaşlarıyla görüşcek.40 yaş üzeri olan kadılar boya küpüne düşmüş gibi makyaj yapıyordu. Üstüne süsleniyorlarda. Bazı insanlarda beyin yok. Ciddi söylüyorum.
"Nasıl olmuşum?" diye bir soru yöneltti annem. Gayet iyidi ama farı fazla kaçmış. Mavi gözlerimi göstericem diye kullanmadığı renk kalmamış. Anladık mavi gözlüsün ama bunu bize kanıtlamana gerek yok. Niye gözlerim babamdan ki? "Güzelsin,her zaman ki gibi,"dedim. Annemde yaklaşıp ben öptü. "Evde tıkılıp kalma. Nurşah'ı ara, Zeynep'i ara ama birini ara," diye bir tavsiyede bulundu ve sosyatik arkadaşlarıyla buluşmaya gitti.
Elime telefonuma aldım ve gerasa çıkmaya doğru odamdan çıktım. Telefonun titreşimi ile olduğum yerde durdum. Nurşah gruba mesaj atmıştı.
"Taksim mi Nişantaşı mı?" Etnik kız şeklinde bir soru. Bana kalırsa hiç bir yer. Evlermizde kalmak. Zeynep "Nişantaşı," dedi. Ben ise "Evlerde buluşalım. Havuza falan gireriz. Her Cumartesi alışveriş yapmak zorunda değiliz," yazdım ve gönderdim. İkiside olumlu karşıladı. Bize gelmeleri üzerine sözleştik. Ben de hava durumuna bir göz attıp. Nisan ayı bile olsa açık havza girmemize uygun bir hava yoktu. Ben de kapalı havuzu uygun gördüm. Böylece aşağı indim. Havuzla ilgili bir kaç şeyi hallettikten sonra ikiside geldi.
"Hoşgeldiniz."
"Hoşbulduk."
"Ne yapıyoruz?" diye sordu,Nurşah.
"Ben havuza gireriz diye düşünmüştüm."
"Bence dışarıda takılalım. Sizin evin bahçesi çok güzel," fikrini öne sürdü Zeynep. Biz de ona katıldık ve bahçeye doğru gittik. Hava sıcaktı ama havuz için uygun sıcaklıkta değildi. Bir tek bu kızların yanında hasta gibi hissetmiyorum. Çünkü ikisinde de harika bir yaşam enerjisi var. Bu enerji onlarlayken banada buluşuyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay Vakti
RomanceKanserli güzel Dolunay Erkıran. Playboy yakışıklı Baran Soysert. Ortak olan babalar. Birbirlerinin hayata bağlanmasını sağlayacak aşk. **** "Sen her zaman benim olucaksın,kara toprağın değil."