Zaman çok şey alıp götürmüş ola bile Nil Liya geçmişe dönüp baktığında, kötü anıları kadar iyi anılarda biriktirdiğini görüyordu.
Çok şey yaşamıştı. Kimi zaman tamamen pes etmiş canına kıymaya korktuğu için öleceği günü bekler olmuştu. Kaç gece ağlayarak uyuduğunu daha doğrusu uyuyamadığını bilmiyordu.
Hayatı ona verilen bir roldü. Dışarıya iyiymiş gibi yaptığı acı veren bir rol.
Neden diye çok sormuş ama bir cevap bulamamıştı. Sormayı bıraktığında ise bir nevi hayatı bırakmıştı.
O zamanlar yaşı küçük bir kızdı.Şimdi ise genç bir anne...
Gözlerini açtığında tanıdık tavanı gördü. Yine aynı kâbusu görmüştü. O olaydan sonra neredeyse her gece aynı kâbusu görür olmuştu. İlk başlarda ağlayarak, çığlık atarak uyanıyor olsa da bünyesi artık alışmıştı. Yine de uyandığı ilk dakikalar aynı acıyı hissediyordu.
Yan dönüp sevdiği adama baktı. Buradaydı. Aralarında sadece bir kaç santim vardı. Nil Liya onun alıp verdiği huzurlu nefesleri duyabiliyor, hissedebiliyordu.
O olayın üzerinden geçen iki sene o olayı unutturmaya yetmemişti. Nil Liya o an delireceğini hissetmişti. Baruh Efe'nin gözlerini kapattığı o an tüm dünyasının kararmasına yetmişti. Baruh Efe'nin kalbi gerçekten durmuştu.
Alparslan o an gelmese belki de şu an her şey çok farklı olurdu. Nasıl olduğunu bilmiyordu ama Alparslan gelmiş ve Baruh Efe'ye ilk mudahalede bulunmuştu. O anları hatırlamak istemediği için mi yoksa gerçekten beyni o an işlevini yitirdiği için mi bilinmez hayal meyal hatırlıyordu.
Hastanede Baruh Efe'nin uyanamasını beklediği o beş günlük süreç tamamen cehennem gibiydi. Aklında sürekli en kötü senaryolar dolaşırken bir an bile gözünü Baruh Efe'den ayırmamıştı.
" Yine kâbus mu gördün?"
Daldığı düşüncelerden Baruh Efe'nin uyku mahmuru boğuk sesi ile çıkarken, canını sıkan kötü anıları zihninin en karanlık köşesine itti.
" Güzel yüzünü izlemek için erken uyandım." Dedi dudaklarına yerleştirdiği en içten gülümseme ile. Sesinde yer alan muzip tını sevdiği adamı gülümsetti.
" Baruh Efe aynı oyunbaz tavırla. " Ne şanslısın uyandığında izleyecek bu kadar yakışıklı bir yüze sahipsin." Dedi. O şaka yapıyor olsa bile Nil Liya gerçekten şanslı olduğunu düşünüyordu.
Uzanıp sevdiği adamın yanına masum bir öpücük kondurdu.
" Gerçekten öyleyim." Dedi tamamen dürüst olarak. " Peki bu yakışıklı adam oğlu ile bize kahvaltı hazırlar mı?"Baruh Efe Nil Liya'nın gülen yüzüne bakarken kalbinin sıkıştığını hissetti.
Bir insan nasıl olurda bu kadar güzel gülebilirdi aklı mantığı almıyordu." Siz emrdin yeter." Dedi bir elini karısının yumuşak yanağına koyup, baş parmağı ile elmacık kemiğini okşarken. " Bu yakışıklı adam sizin isteklerinizi yapmak için var."
Dediklerinde doğruydu. Oğlu ve karısı onun için bu dünyadaki en önemli iki şeydi. Ne isterlerse istesinler yapmak için canını bile verebilirdi.
Baruh Efe kahvahltı hazırlamak için yataktan kalkarken Nil Liya'da hemen yan odada uyuyan oğlunu almak için kocası ile beraber kalktı.
İkisi beraber odadan çıkarken Baruh Efe son kez karısını kolları arasına çekip başının üzerine sevgi dolu bir öpücük bıraktı.Nil Liya hızlanan kalbi ile iç çekerken ağır adımlar ile yürüyen adamın arkasından bir kaç saniye bakakaldı.
İki yılda değişen çok bir şey vardı. Baruh Efe değişmişti. Artık daha çok gülüyor daha çok konuşuyordu.
Nil Liya onun bu hallerini ilk gördüğünde büyük bir şok yaşamış olsa da çokda mutlu olmuştu.Oğlunun uyuduğu odaya girip küçük yatağa doğru ilerledi.
Bu dünyada kimseyi Baruh Efe gibi sevemeyeceğini düşünüyordu ama oğlu bu düşüncesini yıkmıştı.Uyuduğu sandığı oğlunu uyanık gördüğünde şaşırmadı.
" Sen de mi erkenden uyandın." Derken eğilip oğlunu kucağına aldı. Oğlu da babası gibi erkenden uyanıyordu. Diğer bebeklerinin aksine oğlu sessiz bir bebekti. Acıktığı zamanlar hariç neredeyse hiç bir zaman huysuzluk yapmıyordu. Bu durum ilk başlarda korkmasına neden olsa da doktorun bu normal bir şey sadece o uysal bir bebek demesi ve kapsamlı yapılan testlerin sorunsuz olması tüm korkusunu alıp götürmüştü.
" Hadi babanın yanına gidelim." Dedi kucağına aldığı oğlu ile odadan çıkarken.
Salona inip, oradan mutfağa geçerken " biz geldiiik." Dedi.
Baruh Efe elinde tuttuğu tavayı ocağın üzerine bırakıp oğlu ile beraber gelen karısına baktı.
Bu dünyadaki en güzel manzara ne diye sorsalar ilk Nil Liya'nın gülüşü daha sonra bu manzarayı söylerdi. Yada bilmiyordu. Oğlunun gülüşü de güzeldi. Ama oğlu ile karısının aynı anda gülüşü bambaşka bir şeydi.
" Aplarslan'ı bana ver sen güzelim, malum bu koca bebek her geçen gün ağırlaşıyor kolun ağrımasın."
Uzanıp oğlunu kolları arasına alırken oldukça dikkatliydi. Nil Liya'ya göre büyük olsa bile kendisine göre hala el kadarcık bir şeydi.
" Alparslan yine uyanıktı." Dedi ocağın üzerinde duran çaydanlığı alıp boş bardakları doldururken. " Yüzü zaten sana benziyor huyu da aynı sen. Dokuz ay ben taşıdım ama bana dair tek bir iz bile yok."
Baruh Efe Nil Liya'nın tatlı sitemine gülüp, boş sandalyeye oturdu. Onun ciddi olmadığını hatta tam tersine bu durumdan mutlu olduğunu biliyordu.
" Dudakları senin dudaklarına benziyor, dolgun ve şekilli."
" Senin dudaklarında dolgun ve şekilli."
" Ama seninkiler kadar değil."
Küskünce omuz silken karısına baktı. Böyle tatlı tatlı davrandığında onu yemek istiyordu.
"Bebeğim hadi ama bu durumdan memnun olduğunu ikimizde biliyoruz."
Nil Liya daha fazla dayanamayıp gülümsedi. Tabiki de bu durumdan memnundu. Oğlu babasını birbir kopyasıydı bu durumdan nasıl memnun olmazdı.
Alparslan Koralp büyüyünce babası gibi harika bir adam olacaktı.
Umarım kötü bitti diye üzülenler mutlu olur...