Genç adam elinde olmadan kahvaltı yapan kızın zarif hareketlerini izledi. Kendi kıyafetleri kızın çelimsiz bedenine tabiki bol gelmişti ama garip bir şekilde yakıştırmıştıda.Kendi çok kahvaltı yapan birisi olmadığı için kahvaltılık çeşidi azdı.
Çilek reçeli, peynir, zeytin ve yumurtadan oluşan kahvaltıda genç kızın en çok reçel ve peynir yediğini gördü. Peyniri ekmeğin üzerine koyuyor onun üzerine de reçel sürüp öyle yiyordu ki bu yeme şekli her zaman saçma gelmişti kendine. Ağızda zaten hepsi buluşacakken niye böyle bir zahmet çeksindi ki.Kahvaltı faslı bittiğinde kız masada duran boş tabakaları alarak ayaklandı. Tabakları lavabonun içerisine bırakıp tekrar masaya yöneldi. Kahvaltılıklarıda alıp küçük buz dolabına koydu. Bu işleri yaparken bir kez olsun dönüp kendisine bakmamıştı ki genç adam kızın bunu bilerek yaptığını biliyordu.
Utandığını pembeleşen yanaklarından, korktuğunu gözlerinden anlıyordu ama korkusu yersizdi. Tabi bunu kıza ne kadar anlatsa işe yaramayacağını biliyordu ki anlatmak gibi bir gayesi de yoktu.
Kızın masayı toplamasını ifadesiz gözlerle izleyip ayağa kalktı. Büyük adımlar ile salona geçip, pencerenin önüne gitti. Kar durmuş olsa da gökyüzünde görünen kara bulutlar yeni karın habercisiydi.
Kış mevsimini sevmiyordu. Evde oturmak ona göre değildi.
Pencerenin önünden ayrılıp tekrar mutfağa gitti. Büyük bir kaba köpek maması ve su koydu.
"Köpeğin mı var?"
Kafasını salladı. Ardından koyduğu mama ve suyu alıp önce salona geçti. Daha sonra askılıktan siyah montunu ve dizlerine kadar gelen botunu alıp giydi.
" Burada bekle. Geleceğim." dedi evden çıkmadan önce.
Dışarı çıkar çıkmaz yüzüne çarpan soğuk hava ile derin bir nefes aldı. Daha yeni sahiplendiği köpeğin yanına giderken kara batan ayakları sinirle homurdanmasına neden oldu.
Köpek kulübesinin önüne geldiğinde duyduğu küçük iniltiler kalbinde bir yere dokunurken hızla diz çöktü.
"Hay benim aptal kafam." dedi soğuktan tir tir titreyen yavruya bakarken.
Kendisi bile üzerinde ki montla üşüyorken bu yavruyu hangi akla hizmet bu soğukta burada bırakmıştı. Gerçi dün olan olaylar sayesinde unutması normaldi ama yine de unutmamalıydı.
Akıl kalmadı ki dedi elindekileri yere bırakırken."Gel kızım." Dedi uzanıp yavruyu kucağına alırken. Küçük kahve rengi tüyleri soğuktan kabarmış küçük bir porsuk gibi olmuştu.
Yavruyu dikkatlice kucağına yerleştirdiğinde getirdiği mamayı da alıp yürümeye başladı."İki günde iki hasta ile uğraşmak benim şansım herhalde," dedi ama ses tonundan bile yavrunun durumuna üzüldüğü belli oluyordu. Taştan kalbi konu hayvanlara geldiğinde pamuk şekere dönüşüyordu.