Kış Güneşi "26"

18.7K 737 226
                                    

Nil Liya yağan karı izlerken dudaklarında her kış ayında olduğu gibi buruk bir tebessüm vardı.

Elinde dumanı tüten çay bardağını tutarken içeri giren adam ile derince gülümsedi.

" Hasta olursan sorarım ben sana" dedi yalancı bir kızgınlıkla.

" Sen bana kıyamazsın bir kere."

Haklıydı. Kıyamazdı. Onun için kendi canından vazgeçerdi.

" Kıyamam oğlum ama lütfen sende biraz anne sözü dinle."

" Tamam anne, bir daha çıkmayacağım."

Nil Liya oğluna zerre inanmasa da kafasını onaylar anlamda salladı. Oğlu küçüklüğünden beri t bir kar sevdalısıydı. Her kar yağdı kendini dışarı atar saatlerce karla oynardı. Şimdi büyümüş kocaman adam olmuştu ama hala kar tutkusundan vazgeçmemişti.

" Alparslan Amcanla konuştun mu? Seni aramış ama ulaşamamış."

" Telefonumun şarjı bitmişti. Şarj olsun ben ararım onu, yine Metehan ile ilgili konuşacaktır."

Nil Liya kafasını sallayıp önüne döndü. Tekrar yağan karı izlerken hiç bitmeyen o özlem duygusu yine göğsünü sardı.
Bu onsuz geçirdiği kaçıncı kıştı bilmiyordu. Geçecek demişti Şevval ama yirmi yıldır hissettiği acı geçmemişti. Hala ilk günkü gibi yanıyordu canı.

Şu ana kadar dayanmasının sebebi oğluydu. Onu her özlediğinde oğluna sarılmıştı.
Baruh Efe tıpkı babası gibiydi. Nil Liya oğluna aynı babası gibi mert bir adam olması için babasının adını vermişti. İstediği olmuş oğlu tıpkı babası gibi olmuştu.
Uzun boyu, yaşına göre geniş omuzları vardı. Açık kahverengi ve kızıl karışımı saçları babasınınki gibi uzun olmasa da kulak hizasına kadar dalgalı olarak geliyordu.

Daha çocuk olduğu zamanlarda masal yerine hep Baruh Efe'yi anlatmıştı, çünkü Baruh Efe o masal kitaplarında ki kahramanlardan çok daha fazlasıydı.
Oğlu babasını şahsen görmese bile nasıl bir adam olduğunu biliyordu.

Nil Liya tekrar oğluna baktı. İçi sevgi ile kabarırken Baruh Efe burada olsa ne olurdu diye düşündü. İkisi büyük ihtimal karşılıklı demli bir çay içerlerdi çünkü oğlu da babası gibi koyu çaycıydı. İlk başta çay sevmeyen oğlu babasının çay sevdiğini duyunca bir anda çay içmeye başlamıştı.

" Ne düşünüyorsun anne?"

Oğlunun seslenmesi ile düşünce aleminden çıktı.

" Babanı düşünüyordum."

Her zaman onu düşünürdü. Onu düşünmeden geçirdiği tek bir gün bile yoktu. İlk başlarda dayanamam demişti ki dayanamayacak gibi olmuştu. Nefes bile alamıyor aldığı nefes canını yakıyordu. Kimi zaman tamam demişti, ölüyorum. Kaç gece sabah kadar ağlamış, kaç gece aynı kabusu görmüştü bilmiyordu ama yine de yaşıyordu. Ölmemişti.

" Onu düşünmeden geçirdiğin tek bir gün yok. Neden yapıyorsun bunu kendine."

Baruh Efe annesini böyle görmek istemiyordu. Hiç görmemiş olsa bile babasını seviyordu. Görmeden duymadan nasıl oluyordu bilmiyordu ama babasını gerçekten seviyordu.

Çocukken masal yerine onu dinlemiş, hep onun hareketlerini örnek alarak yaşamaya çalışmıştı. Evin dört bir yanında olan resimleri az da olsa bir baba figürü oluşturmuştu kafasında. Yine de her şeye rağmen annesini böyle görmek canını yakıyordu.

Çocukken her gece annesinin ağlama sesine uyanırdı o zamanlar babasına sinir oluyor olsa da büyüdükçe durumu kavramıştı.

" Çünkü seviyorum" dedi Nil Liya.
" Onu tam yirmi iki yıl boyunca hep sevdim. Senin baban bu dünyada görebileceğin en iyi adamdı. Mertti. Güçlüydü. Sert görüntüsünün aksine yumuşacık kalbi vardı. Kibardı."

KIŞ GÜNEŞİ  (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin