Bahçede oturmuş gergince beklerken ne işten sürekli aldığım izinler umrumdaydı ne de başka bir şey.
Bugün Ömer'in tedavisinin ilk günüydü.
Akif ne kadar gelmek istediğimi söylesem de buna engel olmuş, evde beklememi söylemişti. Sanki ne hale geleceğini biliyordu ve bu yüzden tedaviden çıktığı ilk halini görmemi istemiyordu.
Onu dinlemeyen ben, ilk defa bencillik yaparak sözüne fazla itiraz etmeden dediği gibi evde durmuştum. Ömer'i acı çekerken görmek istemiyordum.
Kaçıncı sigaramı içtiğimi bilmeden, gözümü kapıya kilitlemiş öylece oturuyordum. Holmes sürekli tasmasını getirip dizimin üzerine koyuyor ve dili dışarıda heyecanla bana bakıyordu. Dışarı çıkmak istiyordu.
Yine aynı işlemi yapıp, dikkatimi çekmek için havladığında bakışlarımı ona çevirdim. Birkaç saniye düşüncelerimden sıyrılmak için boş boş yüzüne baktım, ardından sigarayı tutmadığım elimle kafasını okşadım.
"Baban gelsin, sonra çıkaracağım seni olur mu?" eğilip tüylerinden öptüm.
Sanki anlamış gibi daha fazla sesini çıkarmadı, ayağımın dibinde dönüp oturdu, kafasını yere koyup ufak mırıltılar eşliğinde benim gibi Ömer'i beklemeye başladı.
Telefonum çaldığında elimi kotumun cebine koyup iki parmağımın ucuyla telefonu tutup cepten kurtardım ve ekrana baktım. Arayan kişi Erzincanlıydı. Cevaplayıp kulağıma götürdüm telefonu.
"Alo?" dedim sigaradan bir duman daha çekerken.
"Napıyorsun sarı komutan?" dedi meşgul bir sesle, işte olmalıydı.
"Evdeyim, Ömer'i bekliyorum." dedim yalnızca.
"Bugün gidiyordu değil mi fizik tedaviye?" dedi sıkıntılı bir sesle.
"Evet."
"Yanında gitmedin mi?" diye sordu sakince.
"Hayır, dayanamam." dediğimde sustu.
"Sen de kendini öyle bırakma, birkaç güne geliyorum zaten."
"Kaç gün kalacaksın?" diye sordum, arkadaşlarımı yanımda istiyordum.
"Kalırım biraz, yıllık iznimi senin için kullanıyorum." şakalaşmak için samimi bir tonda söyledi.
Tam bir şey söyleyeceğim sırada kapının önünde Akif'in arabası durduğunda irkildim. Vücudum dikleşti, nasıl ani bir hareket yaptıysam Holmes irkildi ve kafasını kaldırdı.
"Ömer geldi, kapatıyorum." deyip anında kapatıp kenara koydum telefonu.
Ayağa kalkıp bahçe kapısına yaklaşırken sürücü koltuğunun kapısı açıldı, Akif seri bir şekilde dışarı çıktığında birkaç saniye bakıştık. Beyaz gömleği ve siyah pantolonuyla hızlı bir şekilde arabanın önünden dolaşıp kapıyı açtı.
Birkaç adım daha atmıştım ki yeşil gözlü adamın yüzünü gördüğüm an çivilenmiş gibi durdum olduğum yerde.
Acı çekiyordu, alnında terler birikmişti. Yüzü buruşmuş, normalde uzun sakalından çenesinin kasıldığı bile belli olmazken şimdi net bir şekilde görünüyordu.
Akif elini uzattığında öyle sıkı bir şekilde tuttu ki, ben de nefesimi tuttum. İlk sağlam bacağını dışarı attı, ardından yüzünü daha da buruşturarak diğerini attı. Akif elinden ve kolundan tutarken onu dikkatlice arabadan indirdi.
Kafamı iki yana sallayıp kendime geldim ve hızlı adımlar atarak yanlarına gittim. Ömer arabaya tutundu, o sırada Akif arka kapıyı açıp kol değneğini çıkardı. Normalinde onu kullanmasını istemeyen Akif bu sefer aceleyle ona uzattı.